Güldal Mumcu, Gazeteci Uğur Mumcu'yu yazdı/ 3

Uğur Mumcu yılmadan usanmadan hepimizi düşündürmeye, aydınlatmaya ve uyarmaya çalıştı. Sizce boşa mı zahmet etti?

Güldal Mumcu, Gazeteci Uğur Mumcu'yu yazdı/ 3
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.01.2010 - 07:29

Uğur Mumcu gazeteciliğinin gücü buradadır ve o gücü de araştırmacı, sorgulayıcı mantıktan almaktadır. Mumcu demiştir ki: “Türkiye’de genel söz devri kapanmıştır. Düşünce üreten, bu düşünceleri soyuttan somuta indirmek ve her konuyu araştırma ve inceleme süzgecinden geçirmek zorundadır. Bunu yapmazsa söylenen genel sözler, sabah kahvelerinin köpüğü gibi ancak bir yudumluk ve tadımlık zevk verir. Ama kahve falı bile köpüğe değil, fincanın dibinde kalan telveye bakılarak okunur.” (Cumhuriyet, 9 Şubat 1984)

Uğur Mumcu gazeteciliği, Uğur Mumcu kişiliği ile birdir. Birbirini tamamlar ve birbirinden ayrılamaz. Her ikisi de sıra dışıdır, farklıdır, öncüdür, örnektir. Uğur Mumcu gazeteciliği ile Uğur Mumcu kişiliği der ki: “İsterler ki susalım; isterler ki yazdıklarımızın hiçbiri, hele bu dönemde yazılmasın. Bunun içindir ki, bizleri susturmak için türlü yollara başvururlar. Bizleri susturmak için başvurdukları ve ellerine yüzlerine bulaştırdıkları sinsi girişimleri ile ilgili ipuçları ellerimizdedir! Bunu da bilir, bunların açığa çıkmaması için köşelerinde kıvranıp dururlar.

Evet yazacağız, susmayacağız. Bütün yolsuzlukları, kaçakçılıkları, pislikleri, cinayetleri tek tek sergileyeceğiz.” (Cumhuriyet, 4 Şubat 1981) Uğur Mumcu, hepinizin bildiği gibi öldürüldüğü güne kadar, bu ülkede yaşadığımız olayların perde arkasını, kamuoyundan saklanmaya çalışılan gerçekleri bütün belgeleriyle ortaya koymuş, yılmadan ve usanmadan hepimizi düşündürmeye, aydınlatmaya ve uyarmaya çalışmıştır. Yazı ve araştırmaları günümüzü anlamamızda bize yol göstermeye ve uyarmaya bugün de devam ediyor.

‘Hem işadamı hem gazeteci’

Günümüzde eleştirilen gazeteci tipinin gelişini daha 80’li yılların başında tespit eden Uğur Mumcu, şu saptamayı yapmıştır:

“Devekuşu için ‘ne kuştur ne deve’ derler; bizim yeni gazeteci tiplerimiz de böyledir. Hem işadamıdırlar hem de gazeteci… Ama ne zaman gazetecidirler ne zaman işadamı olurlar, bunu kestirmek çok güçtür. Zaman zaman gazetecilik yerine işadamlığı yaparlar. Dünyaları iş çevrelerinin rüzgârlarıyla dolar, olaylara işveren gözlüğü ile bakmaya alışırlar. Beyin hücrelerine ticaret sicili bulaşmıştır; olaylara para ve sermaye açısından bakıp yorumları bu dünyanın koşullarına uydururlar.” (Cumhuriyet, 10 Aralık 1983)

Uğur Mumcu, yaptığı bu saptamayla yetinmeyip bu tiplerin basında yer alma serüvenlerini “Sakıncasız” adlı tiyatro yapıtıyla da sergilemiştir. (Sakıncasız, Kasım 1984)

“Türk basını, tarihinde daha önce tanık olmadığı bir dönemi yaşıyor. Holdinglerin basına el attıkları, yönlendirdikleri, etkiledikleri ve basına yeni bir biçim ve öz verdikleri bu dönem, nerede ve nasıl sergilenmelidir?

...Basının kendi kendini eleştirmesi, çoğu kez ‘kişisel polemik’ gibi görünüyor. Böyle olmasa bile böyle niteleniyor, böyle gösteriliyor. Kaldı ki, holding basınını eleştirecek yayın organı da pek kalmış değildir. Çünkü sık sık şirket batırıp ‘ödeme güçlüğü içine düşen’ holdinglerimiz, gazete sahibi olmakta pek hünerli davranmışlardır. Hem böyleleri için karada ölüm de yoktur. Devlet bankalarına sırtınızı dayarsınız, sıkışınca, gazeteyi bir başka holdinge devredersiniz, borç yükünüz devlet bankalarının sırtında kalır, eldeki gazete yine ‘piyasa ekonomisinin faziletinden’ söz eden satırlar döktürür, olur biter.

...Bu yeni oluşumun altyapısını böyle kurdunuz mu, kolay; sonra bu yayın organlarının başına gazetecilik alanı dışında eğitilmiş uzmanları getirirsiniz. Çünkü gazete, büyük kazançların perdesidir. Ve bu yayın organlarını ancak ‘tüccar kafalı’ yöneticiler yönetmelidir. Böyle yaparsanız, bir deneyimli gazetecinin dediği gibi ‘Sirkeci sermayesi’ artık Babıâli’ye girmiş ve bütün kaleleri tek tek ele geçirmeye başlamıştır. Bu ‘tüccar kafası’ basın özgürlüğünü, ‘baht ve talih oyunları’ ile harmanlamış ve ‘köşe dönme’ edebiyatıyla cilalamıştır.

…Türkiye son yıllarda baş döndürücü gelişmelere tanık oldu. Ben, altmışlı yıllardan bu yana, okuyan, düşünen, tartışan ve yazan bir insan olarak bu depremlerin çoğunun içinde yaşadım. Birçok şaşırtıcı gerçeği gözlerimle gördüm, mangalda kül bırakmayan nice keskin devrimcinin holdinglerde kompartıman kapmak için hangi kılıklara girdiklerini içim kan ağlayarak izledim. Devrimci inançların bayrakları gibi dalgalanan yazarların, göz açıp kapayıncaya kadar geçecek bir zaman içinde nasıl işveren sofralarında birer buruşuk peçete olduklarını görmenin acısını yüreğimde duydum.

Bu oyunu niçin mi yazdım? İşte bunlar için… Bunları, toplumda sergilemek istiyordum. Hem, basındaki yeni oluşumun görüntüsünü vermek hem de bu yeni oluşum içindeki kişilik yapılarını sergilemekti amacım. Oyunu niçin mi yazdım?

Döneklerin bilinçaltındaki birtakım inançlara fener alayları düzenleyip holding basınını bu curcuna içinde tanıtmak için…

Boşa zahmet ettiğimi hiç sanmıyorum!”

Sizce Uğur Mumcu boşa mı zahmet etti?


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler