Olaylar Ve Görüşler

Aklın çiçek açtığı - İbrahim Türkeş

27 Nisan 2024 Cumartesi

Türkiye, yatay ve dikey çizgilerle dörde bölünmüş, böylece oluşan eğitim coğrafyasında Cumhuriyet Devrimi’nin kültürel altyapısını oluşturmak için her eğitim coğrafyasına beş Köy Enstitüsü kurulmuş. Toplumda yaygın olan düşünce dinamiklerinin çağdışı, akıldışı, bilimdışı olduğu yıllar. Bir yanda temelini anlamını bilmeden bir din kitabını ezberlemede bulan “hafızlık” geleneği ve onu kuşanmış olan dogmatik düşünce, diğer yanda tarih boyunca her türlü baskısına isyan etmiş olduğu dogmatizmi reddeden yaratıcı ve canlı aklın eseri olan çağdaş uygarlık. Bir yanda çözülemeyen ve çözümü de giderek zorlaşan sorunları karşısında Allah’a sığınmaktan başka çıkar yolu kalmamış yoksul, çaresiz köylüler, diğer yanda 258 köye hükmeden, gücüne ve toprağına ortak istemeyen Kinyas ağalar, aşiret beyleri...

TÜRK RÖNESANSI

Türk rönesansı da denilen Cumhuriyet Devrimi ve onun kültürel altyapısını örgütleyen Köy Enstitüleri, yurt düzeyinde Anadolu insanına Aydınlanmayı taşımak, okuryazar olmayan bir toplumdan, düşünen, tartışan, sorgulayan, üreten aydın ve çağdaş insanlar yetiştirmek gibi bir tarihsel yüklenimle doğmuştur. “Nasıl bir eğitim” değil, “eğitimin ne olduğu” sorusundan yola çıkarak eğitime çağdaş, laik, akılcı bir içerik kazandırmıştır. “Nasıl bir eğitim”, politik tercihlere bağlı, siyasetçiye egemen olan dünya görüşüne göre kurgulanan bir eğitim izlencesi olup, gelenin keyfine göre değiştirilebilen bir öznelliği içerir. Türkiye’de eğitimin yazboz tahtasına dönüşmesinin, her gelenin kendine göre bir eğitim sistemini uygulamaya koymasının nedeni, değerli felsefecimiz Nermi Uygur’un kurucu soru dediği “nedir” sorusuna doğru yanıt verilmeden, “nedir”e verilecek yanıtın ardından işlevsel olabilecek “nasıl” sorusu ile işe başlanmasıdır. Köy Enstitülerinde önce çağdaş bir eğitimin ne olduğu, sonra bunun nasıl gerçekleştirileceği ön planda tutulmuştur.

BUGÜN

Köy Enstitülerinde uygulanan ve artık hepimizin belleğine kazınmış olan eğitim ilkeleri, iş içinde, demokratik, katılımcı, üretime dayalı eğitimdir. Bu sistem UNESCO tarafından dünyanın geri kalmış ülkelerine eğitim modeli olarak önerilmiştir. Biz ise bu sistemi toprağa gömdük. Bugün AB’nin eğitim konusunda ortaya koyduğu yeni örgütlenme modeli, bizim gömdüğümüz Köy Enstitülerinde uygulanan eğitimi çevreye açma modeli üzerinde yoğunlaşmış görünmektedir. Buna göre, eğitim yalnızca sınıfta olup biten bir etkinlik olarak değil, içinde yaşanılan çevrenin üretim merkezleri ve endüstriyel birimlerine doğru genişletilerek yapılması gereken bir etkinlik olarak değerlendirilmekte; böylece öğrenilenler ile uygulamalar arasında tutarlı bir davranış bütünlüğü oluşturma hedeflenmektedir. Tıpkı Köy Enstitülerinde olduğu gibi.

Öğretmen okuluna dönüştürüldükten sonra 1960’lı yıllarda öğrencisi olduğum Isparta Gönen İlköğretmen Okulu’nda bizden önceki Köy Enstitülü öğrencilere elektrik kesintileri sırasında bir kondansatörün nasıl devreye sokulacağının uygulamalı olarak öğretildiği, Gönen’deki eğitimi yansıtan özgün anılarımdan biridir. Bugün yeniden dogmatik, irrasyonel, metafizik ve dinsel içerik kazandırılmış eğitim izlencesi ile çıkmaza sürüklenen Türkiye’nin eğitimde yeniden verimliliği artırabilmesi, insan kaynaklarını en akılcı ve verimli bir şekilde kullanabilmesi için eğitimde de rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği yoktur.

İbrahim Türkeş

Hukukçu, Felsefeci 




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları