77. Cannes Film Festivali’nden notlar: Durgun ve sönük mü?
Son günler yaklaşırken nedenleri pek açıkça ifade edilemese de hüzünle karışık bir hoşnutsuzluk duygusu havayı zaman zaman ağırlaştırıyor. Kimse aradığını, umduğunu bulamamış gibi. Her filme burun kıvıran, bir eksik bulanlar çoğunlukta. Zaman zaman öfkeyle ateş püskürenler de iyice artmış galiba.
Son günler yaklaşırken, nedenleri pek açıkça ifade edilemese de, hüzünle karışık bir hoşnutsuzluk duygusu, zaman zaman havayı ağırlaştırıyor sanki...
Kimse aradığını, umduğunu bulamamış gibi... Her filme burun kıvıranlar, bir eksik bulanlar çoğunlukta. Zaman zaman öfkeyle ateş püskürenler de iyice artmış galiba...
Öte yanda, kırmızı halılı merdivenlere sinemayı unuttururcasına odaklanarak, mankenliğe özenen oyuncuların (ya da oyunculuğa özenen mankenlerin) marka tanıtımı yapmak göreviyle defileye çıktıkları bir moda podyumuna dönüştürmeye çalışan, giderek te başarılı olan dijital kuşağın "boyalı basını", tozu dumana katıyor...
Bu belirsiz gerginlikle bariz doyumsuzluk gerisinde ne gibi olgu ve duygular var acaba?
Örneğin, Chiara Mastroianni gibi önemli bir oyuncunun iç sıkıntı ve saplantılarını samimiyetle dile getiren, biyografik öğeler barındırdığından kuşku duyulamayacak kadar inandırıcı senaryosuyla dikkati çeken "Marcello Mio"ya burun kıvıranlara ne demeli? Christophe Honoré'nin incelikli titiz mizanseni, çok katmanlı bu kurmaca karakteri dolu dolu yaşatmayı başarırken, Altın Palmiye adayı bu film, içtenci Fransız sinemasını pek sevmeyenlere neden vasat gözüküyor?
Chiara Mastroianni'nin yanında, her biri öz kimliğinden beslenen karakterleri başarıyla yorumlayan Catherine Deneuve, Fabrice Luchini, Nicole Garcia, Melvil Poupaud gibi oyuncularla daha da zenginleşen "Marcello Mio" nasıl küçümsenebilir ki?
Bu arada, Portekizli yönetmen Miguel Gomes'in (1972), Güney Doğu Asya'da yüz yıl önce yaşanan olağandışı bir aşk öyküsünü şiirsel bir dille işlediği; kendisinden bucak bucak kaçan nişanlısını bulabilmek için tropikal cangılların göbeğinde yolculuk etmekten korkmayan genç İngiliz kadını ve peşine düştüğü adamı siyah beyaz görüntüler eşliğinde yakın takibe alan "Grand tour" adlı bu Altın Palmiye adayını, uzun, ağır ve sıkıcı bulanlar da çıkacaktır tabii...
Bu örneklerin tersine, Sean Baker (1971) imzalı bir bağımsız Amerikan sineması örneği olan "Arina"yı, senaryosunun sıradan görünümü gerisindeki bilinçli ve duyarlı hümanist boyut nedeniyle çok sevenlere nasıl itiraz etmeyelim ki? Filmdeki kimi sarkmalara, ticari kaygılar güden ucuz ve uzun bölümlere dikkat çekerek, eğer yarın akşam açıklanacak ödül listesinde "Arina" üst sıralara çıkarılırsa, bunun sinemasal vasatlığı yüceltmekten öte bir anlam taşımayacağını söylemekten neden geri duralım ki ?
ÇATLAK AYNALARA, KIRGIN GÖZLERLE BAKMAK...
Sonuçta, dünya gerçeklerini farklı açılardan yansıtan küresel sinema aynasındaki çatlaklar, ciddi kırıklar çoğalmakta...
Öte yandan, toplumsal gerilim ve küresel çelişkiler yoğunlaştıkça bireysel doyumsuzlukların artması, sinemaseverlerin bakışlarında yeni kırılmalara da yol açmakta...
ÇARPITILAN GERÇEKLER, ŞİŞİRİLEN HABERLER...
Bu doğal gelişme ve değişimlere ek olarak, konunun kaygı verici başka bir boyutu daha var. Özetle, İnternet ortamında yapılan manipulasyonlar.Sadece yalan haberler değil söz konusu olan. Gerçeğin bir yanı hasıraltı edilerek çarpıtılan; seçilen sıfatlarla özü gizlenen; yapılan makyajla çekici kılınan kasıtlı haberlerden, reklam amaçlı girişimlerden söz ediyorum... Giderek artan bu tuzaklara karşı herkes, yazan da okuyan da, çok dikkatli olmak zorunda!
ÖDÜLLER AÇIKLANMAYA BAŞLADI...
Jüriler, dolayısıyla verilen ödüller o kadar arttı ki, Altın Palmiye'nin açıklanmasına daha üç gün varken, ilk ödül listelerine ilişkin duyuru elimize ulaştı bile.
Önce, festivalin en eski yan bölümü, ilk ve ikinci filmlerini çeken genç yönetmenleri tanıtmak amacıyla 1962 yılından bu yana Fransız sinema yazarları sendikası tarafından düzenlenen "Eleştirmenlerin Haftası" (Semaine de la Critique) adlı bağımsız yan seçkide sunulan filmlere verilen ödüller açıklandı.
Bu yan bölüm için oluşturulan dört ayrı jüri vardı. Bu jüriler arasında, etkinliğe destek veren kurumların oluşturduğu iki ayrı özel jüriden biri olan "Canal +" jürisi, kısa film ödülünü Türk yönetmen Cem Demirer'in (Istanbul 1988) gerçekleştirdiği 24 dakikalık "Noksan"a verdi.
Bu ilk ödüller listesinin hemen ardından "Yönetmenlerin On Beş Günü" (Quinzaine des Cinéastes) adlı ikinci bağımsız seçkide yar alan filmlere ilişkin ödüller açıklanacak.
FiPRESCİ (Uluslararası Sinema Basını Federasyonu) ve Kiliseler Birliği ödülleri de sırada bekliyor.
Geriye birkaç jüri daha kalıyor aslında ama, uzatmayalım...
ALTIN PALMİYE CUMARTESİ AKŞAMI VERİLECEK...
Cumartesi gecesi, yarışmalı resmi seçkilerdeki filmleri değerlendiren dört farklı jürinin (ana jüri; Belirli Bir Bakış jürisi ; ana seçkideki kısa filmleri değerlendiren Cinéfondation-Kısa Filmler jürisi; ve festival genelinde programlanan en iyi ilk filmi ödüllendirecek olan Altın Kamera jürisi) açıklayacakları resmi ödüllerle 77. Cannes Film Festivali noktalanmış olacak.
Unutmayalım, bu sene beşinci bir jüri daha geldi gündeme : Ana seçkiler içinde yer alan Sanal Gerçeklik bölümünde sunulan çalışmaları değerlendirecek olan Sanal Gerçeklik jürisi...
En Çok Okunan Haberler
- 8 aydır kabız olan kadın tuvalette felaketi yaşadı!
- İsmail Küçükkaya canlı yayında 'bozkurt' işareti yaptı
- Ümit Özdağ yayını terk etti
- Atatürk yerine Erdoğan'ı taşıttılar!
- Bahçeli'nin 'Öcalan' çağrısına ilk yorum!
- Anıtkabir'de 'Erdoğan' ve 'Reis' sloganları
- Dubai çikolatası yaratıcısından 'Türkiye' itirafı
- 29 Ekim'i Mısıroğlu'yla kutladılar!
- 'Ahmak davası' için HSK'ye yeni başvuru
- Apple duyurdu: Görevi tamamla, 1 milyon doları al!