Hikmet Çetinkaya

Güldürmeyin İnsanı...

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Paralel yapı, haşhaşi, cemaatçi, soyguncu, vurguncu, derken pek çok şeyi unuttuk, şimdi Umur Talu’nun deyişiyle “polis devletinde iç savaşı” izliyoruz...
Senaryo bilindik!
Devletin polisi, devletin polisiyle karşı karşıya...
Gözaltına alınan polis müdürleri, polisler!
Sanık değil şüpheli kişiler bunlar!
Biraz gerilere gittiğimizde, Türkiye’de yaşananları, kan gölünden beslenenleri, Susurluk’u, faili meçhul olarak üstü örtülen, faili belli cinayetleri görebiliriz.
12 yıldır iktidarda olan AKP, eğer aklı başında bir hükümet olsaydı, demokrasi ve özgürlükleri yaşam biçimi olarak görseydi bunca acıyı, hüznü, öfkeyi yaşamazdık.
Nefret tohumları ekildi bu topraklara, çok canlar yakıldı.
Soğukkanlı olmayan iktidardı, toplumu ikiye böldü...
İnananlar - inanmayanlar, cebini dolduranlar - doldurmayanlar!
Barış dili unutuldu, intikam ve nefret tohumları çatladı...
Özgürlük, eşitlik, kardeşlik!
Bunların yerini, terörist, bölücü, günahkâr kavramları aldı.
Gezi’nin o insancıl çığlığını, gaz bombası, plastik mermi, basınçlı suyla bastırmaya çalışanlar, o genç ölümlerle toplumun içindeki acıyı dalgalandırdı...
O başkaldırıyı yapan çocuklarımız, gençlerimiz, döner bıçaklı, eli sopalı saldırganlarla karşı karşıya geldi, polis devleti o alçaklarla Ali İsmail’i, Ahmet’i, Ethem’i, Berkin’i öldürdü...
Şimdi bilindik senaryoyla inlerine giriyor... Sahi o inlerde yaşayanlar kim?
Daha düne dek ödül üstüne ödül alan, pek çok insanın hayatını çalan, onları yasadışı dinlemeler, sahte kanıtlarla zindana attıran polisler!
Daha önce söyledim...
Bir dönem askeri, gazeteciyi, bilim insanını, gençleri kırdılar; 17-25 Aralık bombası patlayınca polisi polise kırdırmaya başladılar. Çünkü başka türlü var olamazlar!

***

Bu ülkede hep din ve inanç üzerinden siyaset yapıldı...
Son 12 yıldır yapılan, geçmişi aratıyor!
Baskıcı bir yapı toplumu kuşatmış...
AKP
milletvekilleri neler olup bittiğinin farkında ama korkularından seslerini çıkaramıyor.
İçeride ve dışarıda yeni savaşları destekleyerek, mezhep ayrımcılığını körükleyerek, nefret çiçeklerini sulayarak Türkiye’yi uçurumun kıyısına getirenlere karşı ne yapacağız?
Önce barış dilini konuşmamız, savaş çığlıkları atmamamız gerekiyor.
Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olan Mario Levi’ye sosyal medyadan “nefret kampanyası” düzenleyen şarlatanlar düpedüz “nefret suçu” işliyor...
Mario Levi “Bu ülke topraklarında yaşayıp ölmek istiyorum” diyor.
Şarlatanlar İsrail’in Gazze’ye saldırısını bahane ederek Levi’nin kitaplarının satın alınmamasını istiyorlar.
Vay alçaklar vay! Şimdi Mario Levi’nin kitaplarını okuma zamanıdır...
Bu dinci faşistlere inat kitaplarını alıp okuyun! Sosyal medyadaki provokatör dinci faşistlerin, şarlatanların oyununa gelmeyin. Ortadoğu yanıyor, umutlar yitiyor, Türkiye’de polis polisi kırıyor...
12 yıldır iktidarda olan AKP, cemaatçi yapılanmayı 17/25 Aralık’ta görebilmiş...
Yok yahu! Kimi kandırıyorsunuz kimi?
O okullar, üniversiteler, yurtlar, finans kuruluşları, şirketler...
Medyada var olan güçleri...
Medya gücü eskisi gibi olmasa da yine var!
“Çokuluslu altın avcıları”yla ortaklıkları...

***

Benim şaşkınlığım şundan:
Cemaati silahlı bir terör örgütü olarak göstermeleri...
Daha önceleri yazdım, yineleyeyim:
“Cemaat-Fethullahçı yapılanma devletin kurumlarında olmuştur.
Emniyet, yargı, istihbarat, TSK, eğitim...
Polis ve asker, zaten silahlı olur!
Okullarında okuyan, yurtlarında kalan, dershanelerine giden, hastanelerinde ve medyasında çalışan doktorlar, gazeteciler silahlı terör örgütü üyesi midir?
Güldürmeyin insanı...”
Gözaltına alınan polislerin bazıları tutuklanır, bazıları salıverilir, bir “casusluk” davası açılır, Fuhuş ve Casusluk davaları gibi..
Cemaate gözdağı verilir, o kadar!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları