Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

50 yıl sonra ’68

17 Mayıs 2018 Perşembe

Bir aydır işçiler, öğrenciler Paris sokaklarında. CGT’nin de katılmaya karar vererek yaygın seferberlik ilan etmesiyle “Halkın eşitlik, toplumsal adaleti dayanışma dalgası” yükselmeye devam ediyor. Duvar yazıları, afişler, pankartlar da Macron’un neoliberalizmine karşı ayaklanan öğrencilerin, işçilerin Mayıs 1968’i unutmadığını gösteriyor.

Zaman kırılınca...
Zamanın yeknesak akışı, bir gün aniden kırılır. Kırılmayla açılan çatlağın içinde yepyeni olasılıklara açılan bir “sonsuzluk” başlar. İnsanlar, “Gezi”de olduğu gibi, “şeylerin andaki durumunu” değiştirebileceklerini düşünürler. Sonra çatlak kapanır, zaman yeknesak akışına, bazen başka bir kanalda yeniden başlar. ’68, işte böyle bir kırılmaydı. Mayıs, haziran ayları da böyle bir çatlak.
’68, ne Paris’le sınırlıydı ne de sıradan bir isyandı. Olayın, yaşandığı 66-74 aralığı, II. Dünya Savaşı sonrası kapitalizminin bir yapısal krize girdiği yıllardı. ABD’de sivil haklar hareketi, savaş karşıtı hareket, Şili’de Allende, Almanya, İngiltere, İtalya’da toplumsal hareketler, grevler, “Prag Baharı”, Tayland’da, Japonya’da öğrenci hareketleri, Çin’de Kültür Devrimi atılımı, Vietnam’da Kuzeyin Zaferi... Türkiye’de TİP, Fikir Kulüpleri Federasyonu, Dev- Genç, Devrimci Doğu Kültür Ocakları, “15-16 Haziran”, Paris 68’le aynı bir evrenselliğini paylaşıyordu.
’68, birçok yerde, kapitalizme yönelik kültürel (özgürlük, eşitlik, tüketim kültürü, ekoloji, cinsel sorunlar ve ırkçılığa ilişkin) ve toplumsal (baskıya ve sömürüye ilişkin) eleştirileri birleştiriyordu. Böylece, entelijansiyanın kapitalizme yönelik eleştirileri, kadın, LGBT hareketleri, işçi hareketinin eleştirileriyle birleşiyordu. Paris ’68, bir öğrenci isyanı olmaktan öte 9 milyon işçiyi kapsayan bir genel grevdi de aynı zamanda. ’68’in, şiddet kullanmayı siyasetin alet çantasına yeniden eklediğini de vurgulayalım. Ancak, ’68 isyanı, tüm devrimci enerjisine karşın, özellikle 1980’lerde belirginleşeceği gibi, 1917’de başlayan bir devrimci dalganın da son noktasıydı.

Uzun ’68
66-74 dalgası geri çekilirken sermayenin karşı saldırısı başladı. 68’in tükenmesi uzun sürdü. 1980’lere geldiğimizde, neoliberalizmi, postmodernizmi, ’68’in kimi duyarlılıklarının kapitalizmin yeniden yapılandırılmasında araçlaştırıldığını görüyoruz.
Çevre ülkelerde kapitalist sınıflar bu yumuşak geçişi başarabilecek düzeyde ve örgütlü değildi. Buna iki kutuplu dünyanın jeopolitiği de eklenince, buralarda, uzun ’68 askeri diktatörlüklerin, solu, işçi hareketini, fiziki olarak likide eden katliamların yılları oldu.
Sermaye kendini yeniler, yapısal krizi yönetmeye başlarken, “Uzun ’68”, kapitalizmin bir döneminin bittiğini söylüyor; yeni dönem, solun önüne örgütlenme, çalışma ve devrim anlayışlarına ilişkin yeni sorular koyuyordu. Ne sol partiler ne de sendikalar bu sorulara uygun cevapları bulabildiler.
Dahası, ’68’in, işçi hareketiyle birleştirmek üzere gündeme getirdiği kadın hareketinin, LGBT hareketinin talepleri, ırkçılıkla mücadele sorunları, kısa sürede, işçi sınıfı sorunlarını geri plana ittiler, hatta onların yerine geçtiler. Ayrımcılığa karşı mücadeleyi gündemine alırken sol, gelir dağılımındaki adaletsizliğe, ekonomik eşitsizliğe, sömürüye karşı mücadelenin unutulduğunu ya göremedi ya da salt bu yeni taleplerle, ekonomik eşitsizliğe karşı mücadele arasındaki organik bağı kuramadı.
68’in devrimci dalgası geri çekilirken, kapitalizmin kültürel eleştirisi ile toplumsal eleştirisi, gençlik, entelijansiya ile işçi hareketi birbirinden ayrıldı. Kapitalizmin, ekonomik eleştirisi, 1989’dan sonra, “küreselleşme” söyleminin etkisiyle gündemden düştü; solun 1989’da yaşanan “şey”in niteliğini açıklamaktaki yetersizliği, hatta isteksizliği gerilemesini hızlandırdı.
1990’lara geldiğimizde, sol artık demokratizmi benimsemiş, her siyasi faaliyetin, mutlaka siyasi iktidarı hedef alması gerektiğini, devletin de nasıl bir terör aygıtı olduğunu adeta unutmuştu.
“Meydan İşgal” ve Gezi olaylarına karşın ne yazık ki hâlâ sol, bu gerileme sürecini yaşamaya devam ediyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump! Nasıl yani? (2) 14 Kasım 2024
Trump! Nasıl yani? 11 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları