Hikmet Çetinkaya

Çektim Sıktım Üç Tane...

08 Temmuz 2014 Salı

Bu ülkenin yoksulları, ezilenleri, aşağılanmış, hor görülmüş, gazlanmış, işkenceden geçmiş, zindanlara atılmış çocukları, gençleri, insanları var...
Bu ülkenin hortumcuları var, hukuku, adaleti çiğneyen yargı sistemi...
Bildim bileli, bu devletin en duyarlı kurum ve kuruluşlarında “tarikatçı örgütlenme”; laik, demokratik, sosyal hukuk devletine karşı olanlar, “cihat” yanlısı topluluklar var...
Soygun var, rüşvet var!
Kara para, hortumlama var!
Bu ülkede darbeye darbe demeyenler var!
Siyasette kirlilik var!
Dürüstlüğün, ilkeli duruşun bedeli çok ağır!
90 yıllık Cumhuriyet tarihimizin geçmişinde yurttaşları ezmek var, kan var, faili meçhuller, katliamlar var.
Ananı da alıp gideceksin, diyenleri çok sevenler, “oyumuz senin, ölümüne yanındayız” diyenler var!
Biz iktidara kefenimizi alıp geldik, bu yollarda birlikte yürüdük, ıslandık diyenler var...
Ölen çocuklarımız var, bedenleri parçalanan insanlarımız...
Evet biz hak aramanın suç sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz, eziliyoruz, horlanıyoruz...
Bir Soma’ya bakıyoruz, bir Uludere’ye, Gezi’ye, Sivas’a, Başbağlar’a...
Gaziantep’i, Reyhanlı’yı unuttuk...
Hepsini ama hepsini belleğimizden sildik.
Yılda bir kez olsun anımsıyoruz, yeter de artar bile!

***

Ethem Sarısülük bir yıl önce Ankara Kızılay’da düzenlenen Gezi eylemleri sırasında polis Ahmet Şahbaz’ın silahından çıkan kurşunla öldürülmüştü...
Dava bir yıldır Ankara’da sürüyordu!
Altıncı duruşma dün Ankara’da yapıldı, savcı sanık polis Ahmet Şahbaz’ın tutuklanmasını istedi.
Mahkeme bu karara uydu...
Ortaya çıkan bir videoda bir polis olay anında şöyle diyordu:
“Çektim sıktım üç tane!”
O polisin Ahmet Şahbaz olduğu saptandı...
Aslında olay anını gösteren görüntüler bir yıl önce gazetelerde ve televizyonlarda yayımlanmıştı...
Kimine üç mermi, kimine 13 mermi...
Ankara’da, Kızıltepe’de, İstanbul’da...
Berkin, Uğur, Ahmet, Süleyman!
Hepsi bizim çocuklarımızdı...
Kimi zaman gaz kapsülüyle, kimi zaman mermiyle, kimi zaman bombayla.
Maden ocağında, dağda, cephanelikte, sokak ortasında.
Acılar denizinin insanlarıyız biz...
Darbecilerden hesap sormaya kalkarız ama darbe yasalarını canımız gibi koruruz...
Baskıcı rejimlere karşı çıkarız, ama yüzde 10 barajını savunuruz.
Suriye’de ve Mısır’da bile seçim barajının yüzde 5 olduğunu unuturuz...
Tıpkı “ananı al git” ya da “gavat” dediklerini unuttuğumuz gibi!
10 yaşındaki çocuklara tecavüz edilirken gözlerimizi kapatırız, çocuk gelinlere “töremiz böyle buyurur” deriz...
Katliamlardan takipsizlik kararı çıktığında hiç şaşırmayız...
Acıyı, kanı, yıkıcıları içimize gömeriz...

***

Türkiye’de Rahip Santoro, Hrant Dink, Malatya Zirve Yayınevi, Necip Hablemitoğlu...
Geçmişte Uğur Mumcu, Musa Anter, Vedat Aydın, Savaş Buldan, Ahmet Taner Kışlalı, Susurluk...
Kanlı 1 Mayıs’lar...
Tüm faili meçhuller, katliamlar...
Tüm darbeler...
90 yıllık Cumhuriyet...
Bunlar gün ışığına çıkarılabildi mi?
Önce “derin devlet”, yani “Gladyo” ortaya çıkarılabildi mi?
Bırakın insanları kandırmayı, oyalamayı...
Sizin “paralel yapı” dediğiniz Süleyman Demirel’le başlayıp Erdoğan ve Abdullah Gül’e değin uzanan süreç içinde devletin en duyarlı birimlerinde yapılandı.
İktidar-cemaat ortaklığıyla altı oyuldu TSK’nin...
Sahte kanıtlar, ıslak imzalar...
Hepsi ama hepsi hükümetle...
TSK içindeki askerlerle, polisle...
Silahlı terör örgütünü nerede arıyorsunuz siz!
Kozmik odaya giren yargıç, ev baskınlarını yapan polis, sorgulayan savcı, tutuklayan mahkeme!
Silahlı terör örgütü nerede?
Polis mi, savcı mı, yargıç mı?
Öğrenelim!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları