Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

İslam Dünyasında Büyük Paradoks

07 Temmuz 2014 Pazartesi

Dünyada yaklaşık 1.2 milyar Müslüman var. Geçen hafta yayımlanan bir uluslararası eğilimler raporu, Müslümanların büyük çoğunluğunun, kökten dincilikten (“aşırı” akım ve yorumlardan) yana olmadığını gösteriyor.
Diğer taraftan Afrika’dan Ortadoğu’ya, El Kaide türevi cihatçı örgütlerin siyah bayraklarının giderek daha yoğun biçimde dalgalandığını, bu “örgütlerin” saldırılarında, ölenlerin, kaçırılıp tutsak alınanların sayısının artmakta olduğunu görüyoruz. Son dönemde, üç İsrailli genç kimliği belirsiz kişilerce kaçırıldı, sonra cesetleri bulundu. Bir Filistinli genç kaçırıldı, onun da cesedi bulundu. IŞİD adlı örgüt, etkinliklerini Suriye’den Irak’a kaydırdı, Musul’u aldı ve ramazan başlarken, örgütün lideri kendini halife ilan etti; IŞİD’in adı, tüm dünyayı potansiyel toprağı kabul eden bir İslam Devleti (İD) olarak değişti. ABD ve İngiltere’de havaalanlarında yine güvenlik alarmı verildi; medyada terörist saldırı olasılığı paranoya hızla artmaya başladı.
Tüm bunlar olurken kökten dinciliğe karşı olduğunu iddia eden büyük Müslüman çoğunluğun, bu “çoğunluğun” entelektüellerinin bu kökten dinci akımların yarattığı ve çoğu zaman yaşamlarını altüst eden kaos, terör, yıkım karşısında öfkelendiğine, dehşete düştüğüne ilişkin kayda değer bir belirti yok. Paradoks işte burada!
Bu büyük çoğunluk, kederli gözlerle, bu şiddetin kurbanlarına bakarak “Ama bu İslam değil ki. Bunlar Müslümanları temsil edemez ki. Bunlar Müslümanlığa zarar veriyor” diye söylenerek savunmaya geçmeye çalışıyor. Diğer taraftan, ne zaman, İslam dininin dışından birinin, Müslümanlığa saygısızlık ettiği, Müslümanlığı kötü tanıttığı iddia edilse bunlar kolaylıkla sokaklara dökülerek siyah bayraklı militanlarla birlikte kitlesel protesto gösterileri sahneleyebiliyor.

Çoğunluğun eğilimi
Uluslararası eğilimler araştırma kuruluşu PEW 14 ülkeden Müslümanlar arasında 14 bin 200 örnekle 10 Nisan-25 Mayıs 2014 döneminde gerçekleştirdiği anketin sonuçlarını geçen hafta yayımladı...
Bu anketin bulguları, söz konusu ülkelerde, “aşırı” dinci akımların etkinlikleri karşısında kaygı duyanların oranının, 2013 yılında yüzde 23 (Türkiye) – 81 (Lübnan) arasında değişen bir düzeyden, 2014 yılında artarak yüzde 50 (Türkiye) – 92 (Lübnan) düzeyine yükseldiğini gösteriyor. El Kaide’ye olumlu bakanların oranı da yüzde 2 (Lübnan Sünnileri) ile yüzde 28 (Bangladeş) arasında yer alıyor, daha çok yüzde 15’in altında (Türkiye yüzde 5) yoğunlaşıyor.
PEW anketi, cihatçı İslamın, Boko Haram, Hizbullah, Hamas, Taliban gibi gruplarına yönelik algıları da araştırmış, olumsuz algıların son yıllarda giderek daha ağır bastığını görmüş. Nihayet bombalı intihar saldırıları konusunda da genelde Gazze şeridi dışında olumlu bakanların oranları da yüzde 40’ın altında, genelde yüzde 5 (Tunus) ile yüzde 24 (Mısır) arasındaki bir yelpaze içinde kalıyor. Bu olumsuz yaklaşım da yine genel olarak 2007’den bu yana bir artış eğilimi sergiliyor (daha ayrıntılı bilgi için: http:// pewrsr.ch/TzwhOQ)

Halifenin ikinci gelişi
IŞİD’in lideri kendini halife ilan etmesiyle İslam dünyası, 1924’ten bu yana ilk kez bir halifelik iddiasıyla karşı karşıya kaldı. İddia iki açıdan çok büyük. Birincisi, kendini halife ilan eden şahıs, ortada hiçbir kanıt olmadan, El Kureyşi (peygamberin kabilesinden gelen) ve El Hüseyni (peygamberin ailesinden gelen) isimlerini kullanıyor. Bu durum, bu iddialara inanan Müslümanların, bu yeni “Halife”nin buyruklarına karşı çıkmasını çok zorlaştırıyor. İkincisi, bu halifeyle birlikte, önce tüm Müslüman dünyasını, sonra “Roma”yı (Hıristiyan dünyasını) egemenliği altına almayı amaçlayan bir küresel İslam devletinin kuruluşu ilan edilmiş oluyor. Bu iki iddia tüm Müslümanları halifeye boyun eğmeye ve cihat için oldukları yerde savaşmaya çağırmış oluyor.
Hem de ne çağırma! Kendini halife ilan adam şöyle diyor: “Allah’tan kork, korkulması gerektiği gibi ve öleceksen Müslüman olarak öl... Ey mücahit atıl ileri Allah’ın yolunda. Allah’ın düşmanlarını terörize et ve ölümü arzula... Zira yaşam sona erecek bu dünyada, sonra sonsuza kadar sürecek.” Bu “Halife”nin cihat anlayışı: Korkmaktan, terör saçmaktan, ölümü arzulamaktan, yaşamı bu dünyanın dışında aramaktan... Allah adına bu dünyayı yakmaktan söz ediyor, öbür dünyada sonsuza kadar yaşamak için...
Bu çağrı, yukarda aktardığım ankette kaygılarını dile getiren Müslüman çoğunluğu bence iç huzuruyla kaçmaları mümkün olmayan bir ikilemin içine adeta fırlatıp atıyor. Ya “Halife” hakikidir, öyleyse çağrısına cevap vermek her dini bütün Müslümanın görevidir. Ya da “Halife” hakiki değildir, bu mevkiyi kapmaya çalışan bir sahtekârdır. Öyleyse, bu adam Müslümanlığa büyük bir kötülük yapmaktadır; bu iddiaya karşı çıkmak, savaşmak her dini bütün Müslümanın görevidir.
Ama ben ne birincisinin ne de ikincisinin gerçekleşeceğini düşünüyorum. Müslüman dünyasının çoğunluğunu oluşturan kesim bugüne kadar hep bu tür ikilemlerden kaçtı. Her savunulamaz şiddet olayından sonra “Ama bu İslam değil ki. Bunlar Müslümanları temsil edemez ki. Bunlar Müslümanlığa /İslama zarar veriyor” diyerek itiraz etti. Ama, bunlar İslama zarar veriyor, öyleyse karşı çıkmak, kampanya yapmak, hatta bunlara karşı mücadele etmek için adım atmadı.
Bütün dinler “mutlak”a ilişkindir, ister istemez. Şiddet, baskı öğelerini, içine doğdukları dönemin bugün garip, hatta korkutucu gelecek özelliklerini yansıtırlar. Bunların yanı sıra dinler, insan yaşamına bir anlam veren, “yaşam dünyasını” düzenlemeye, ahlaka, adalete ilişkin öğeler de içerirler. Bu ikinci grup öğelerin egemen olmasını isteyenlerin, şiddet ve baskı öğelerini öne çıkaranlara, sahte “halifelere”, uydurma “mehdilere” karşı dinlerini korumak için mücadele etmeleri gerekmez mi? Bu mücadelenin, Müslüman olmayanların soran bakışları karşısında “ama şöyle, ama böyle” demenin, yakınmaların ötesine geçen bir pratiği sergilemesi gerekmez mi?
Gerekir, ama Müslüman dünyasının çoğunluğu ya anketlerde sorulara cevap verirken doğruyu söylemiyor, ruhlarının derinliklerinde “radikal grupları benimsiyor”. Ya da “Müslümanlığa” zarar verdiğini düşündüğü bu gruplar karşısında infiale kapılıp harekete geçmediğine göre, aslında dini inançları konusunda kendisine doğruyu söylemiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Siyasetin sefaleti 16 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları