Hikmet Çetinkaya

Nasıl bir demokrasi?..

02 Ocak 2018 Salı

Demokrasi Yunancadan geliyor. Demos “halk” ve cratein de “yönetmek” demek.
Biraz daha açarak söylersek, demokrasi bir toplumda halkın, yani hiçbir ayrım gözetmeden yurttaşlar topluluğunun, siyasal iktidarın elinde tuttuğu ya da denetlediği bir siyasal örgütlenmiş biçimi oluyor.
Prof. Dr. Server Tanilli, “Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz?” adlı kitabında “demokrasi”yi şöyle tanımlıyor:
“Batılı toplumlarda 19. yüzyılın son otuz yılı ile 20. yüzyıl başlarındadır ki, gitgide büyüyen halk kitleleri, kurumların işleyişine gerçekten katılmaya başlar ve bunun bir sonucu olarak, zengin sınıfların siyasal yaşam üzerinde kurdukları tekel son bulur. Halkın sahneye çıkışı da birbirine bağlı iki olgunun, genel oy ve kitle partilerinin doğuşunun ürünleridirler; özellikle kitle partileri, artık yurttaşların gerçek özlemlerinin dikkate alınmasına zorlayacaktır siyasal toplumu.”
Gerçekten burjuvazinin 18. yüzyılda ve 19. yüzyılın başlarında kurduğu siyasal sistem, bir temel çelişmeye dayanıyordu...
Bu sistemin ilkesi halk egemenliği, asıl özlemi de insanlar arasında hukuksal eşitlikti Prof. Dr. Tanilli’ye göre.
Ne varki sistem, halkı siyasal sorunların çözülmesinden uzak tutma biçiminde anlaşıyordu ve oy hakkının kullanılmasında yurttaşlar arasında ayrımcılığa gidiyordu.
Böylece bir yandan yurttaşlara kendilerine ait olması gereken iktidarı sunarken, öte yandan onları yansızlaştırıyor ve kurulu düzeni savunma ile sınırlamış oluyordu.
Türkiye’de “genel oy”un zaferi, Cumhuriyet’in eseridir.
Genel oy, sosyal demokrasinin gelişi bakımından pek önemlidir; ama sanılanın tersine, sosyal ilişkilerde tam bir altüst oluşa da götürmemiştir.

***

Kitle partilerinden kimileri, komünist ve faşist partiler, ihtilalci tavırlar koyarlar ortaya ve iktidarı zorla ele geçirmeyi tasarlarlar. Rusya’da Bolşevik Partisi, İtalya’da ve Almanya’da Faşist ve Nasyonal Sosyalist partiler, iktidara gelecek ve diktatoryalarını dayatacaklardır. Batı Avrupa’da ise, sosyalist, sosyal demokrat ve tarımcı partiler, sadece seçim yoluyla iktidara geçmeyi arayacaklardır. Onların 1924’te İngiltere’de, 1928’de Almanya’da, 1936’da Fransa’daki ilk hükümet deneyimleri kısa sürecektir. Ama asıl sorun bu değildir. Gerçekten onların sadece varlığı ve geleneksel partilerle seçmenler önündeki rekabeti, söz konusu partilerin iktidar anlayışını değiştirmeye ve devlete yeni görevler tanımaya zorlar.
Neler olur?
Halkın siyaset sahnesine çıkmasıyla, devletin rolü üstüne anlayışlarda köklü bir değişiklik olur. Daha önce, egemen güçler, denetledikleri ya da en azından kendi yararlarına işleyen ekonomik alanda siyasal iktidarın rolünü en azda tutmayı isterken; halk tersine, iktisadi yasaların etkilerini ve doğurdukları eşitsizlikleri düzeltecek bir güç olarak bakmaya başlar devlete.
Devletin bu yeni rolü de, Birinci Dünya Savaşı’nın ertesinde kaleme alınan anayasalarda, özellikle de 1919 tarihli Weimar Anayasası’nda, insan ve yurttaş haklarının yeni biçimi olarak gündeme girer.
Gerçekten bu anayasalarda, önce, devlet karşısında bireyin temel ve artık klasikleşmiş hakları yer alır: Bunlar düşünce, din, basın, toplantı, seyahat özgürlükleri, keyfi tutuklamalara karşı güvence, konut özgürlüğü vb’dir.
Evet!
Biz toplum olarak nasıl bir demokrasi istiyoruz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları