Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Nesnel sınıflar öznel ideolojiler - 10

03 Kasım 2017 Cuma

Gelişen, endüstrileşen ülkelerde siyaseti “sınıfsal yapı” ve “sınıfsal bilinç” belirliyor:
Siyasete ağırlığını koyması için, sermaye sınıfının ve işçi sınıfının nesnel olarak ortaya çıkması yeterli değil...
Bu sınıfların, özellikle de işçi sınıfının “sınıf bilinçlerinin” de oluşması gerekli!
“Özellikle de işçi sınıfının” dedim, çünkü sermaye sınıfı, var oluşu doğrudan para kazanmaya, kâra dayalı olduğu için, daha en baştan “sınıf bilincine” sahip. Bir başka deyişle sermaye sınıfını zaten var eden itici güç, para kazanma arzusu yani “bilinci”.
Feodaliteden, Din/Tarım Toplumu’ndan, Kent/Endüstri Toplumu’na geçişte, elbet, geleneksel feodal değerler, özellikle de dini inançlar yok olmuyor; Milliyetçilik, Tek Tanrılı Dinlerin üzerine geliyor.
Bu değişime öncülük eden sermaye sınıfı, Kentsel/Endüstriyel Toplumun, Kapitalist (ve önce gelişen ülkelerin arkada kalan ülkeler ve sömürgeler üzerindeki emperyalist) yapısını belirliyor.
Sermaye sınıfının büyümesine bağlı olarak gelişen işçi sınıfı ise, hem feodal kalıntılardan gelen din/mezhep inançlarının, hem de egemen sermaye sınıfının pompaladığı yeni kapitalist değerlerin bombardımanı altında kendi sınıfının “sınıf bilincine” zor erişiyor, bazen de hiç erişemiyor:
Dincilik, mezhepçilik, ırkçılık, milliyetçilik gibi ideolojiler, egemen sınıflar tarafından sürekli olarak “işçi sınıfı bilincini” engellemek ve yozlaştırmak için başarıyla kullanılıyor.
Ancak emekçilerin, yazarların, aydınların ve bazı politikacıların direnişiyle, pek çok kan ve gözyaşı dökülerek elde edilen Demokratik Hak ve Özgürlükler sonunda işçi sınıfı da gelişmiş Kentsel/Endüstriyel/ Kapitalist ülkelerde “bazı haklara” kavuşabiliyor.
“Bazı hakların” verilmesine yol açan bu süreçte bu ülkelerin, (özellikle İngiltere örneğinde görüldüğü gibi) emperyalist ilişkiler sonunda sömürgelerden veya azgelişmiş ülkelerden aktardıkları artı ürün ve artı değerleri kendi halklarına paylaştırabilmelerinin de payı büyüktür.

***

Yukarda anlattığım süreç, Batı ülkelerinin izlediği yoldur. Sömürülen, geri kalmış feodal Din/Tarım toplumları da kaçınılmaz olarak, önlerindeki bu modelden etkilenir.
Emperyalizm, sömürdüğü ülkelere, elinde olmaksızın, kendi toplumunun geliştirdiği “Demokrasi” ve “İnsan hakları” gibi değerlerini de götürür. Bunun sonunda, sınıfsal gelişmesi duraklamış veya duraklatılmış olan Din/Tarım Toplumlarında yani Feodal toplumlarda, kendi toplumlarını geliştirmek, ileri ülkeleri yakalamak için “İdeolojik Modeller” ortaya çıkar.
Anadolu’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Hindistan’da Mahatma Gandhi, Kongo’da Patrice Lumumba, ülkelerinin kurtuluşları için, böyle “İdeolojik Modelleri” uygulamaya girişmiş olan liderlerdir.
Osmanlı, hem Emperyalistlerin baş hedefi ve kurbanı olarak, hem de büyük bir tarihsel ve siyasal birikimi olduğu için, bu tür “İdeolojik Kurtuluş Modellerini” de ilk üreten toplumlardan biri olmuştur:
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu imparatorluğun enkazı üzerinde emperyalizme başkaldıran ve mucizevi bir Kurtuluş Savaşı kazanarak, “Devletçi-Seçkinci” bir yaklaşımla Demokrasiyi hedefleyen Türkiye Cumhuriyeti’ni kurup başarıya ulaşan ilk lider olarak tarihe geçmiştir!
DİREN ANTİEMPERYALİZM...
DİREN CUMHURİYET...
DİREN DEMOKRASİ!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları