Hikmet Çetinkaya

Aslolan Şey Korkuyu Yenmek...

05 Haziran 2014 Perşembe

Hani dillerden düşmeyen, havuz medyasının adı konulmamışken söylenen sözler vardı, ne çabuk unuttuk!
Çağdaş Türkiye!
İleri demokrasi!
Darbelere geçit yok!
Türkiye kalkınıyor!
Şimdi dönüp arkamıza bakmamızın tam zamanıdır...
Hak, hukuk, adalet!..
Bu kavramları unuttuk, faşizmin ayak seslerini duyar olduk, askeri vesayet yerini sivil vesayete bıraktı.
Soma’da madenciye tokat, Yatağan işçilerine tekme!
Taksim’de sivil, spor ayakkabılı, tişörtlü, beli silahlı, gaz maskeli, coplu polisler...
Tüm bunlar olurken Gezi Direnişi’nin yıldönümünde halkı korku tünelinden geçirmek...
Taksim’e çıkan caddeleri, sokakları yığınak yaparak kesmek.
Kimyasal gaz yemiş, her yaştan insanların yere yığılması...
Aşağılama!
Çocukları, gençleri, kadınları, tüm insanları yerlerde sürükleyip tekmelemek!
Demokrasi ve özgürlük bu işte benim güzel yurdumda!
Vur, ez, çiğne!
RTE, hayatından hoşnut:
“Polis kuş uçurtmadı, başarıyla görevini yaptı!”
Polis, RTE iktidarında hep böyle yapıyor zaten!
Kimsenin gözünün yaşına bakmıyor, verilen buyruğu yerine getiriyor, kimyasal gazla, TOMA’larla saldırıyor.
Gerekiyorsa vuruyor, öldürüyor, kör ediyor.
Bilmem Can Dündar’ın “Gözdağı” belgeselini izlediniz mi?
İzlemediyseniz mutlaka izleyin!
Türkiye’nin hukuk devleti mi, yoksa polis devleti mi olduğuna siz karar verin.
O polis şiddeti, gözlerini yitirmiş gençler!
Şiddet, gözdağı!
İnsanlık onuru, acımasızlık!
Gezi Direnişi’nin dayanışma ruhu!
Sevgi, aşk, dostluk, arkadaşlık, birey olma!
Ve insanlık!

***

O samimi ve candan fırsatları, yaşama sevincini yitirmiş bir toplum ayakta kalabilir mi?
Kalabilir!
Can’ın “Gözdağı” belgeseli yakın tarihimize tanıklık edecek 20-30 yıl sonra...
O zaman çocuklarımızın düşlerindeki köpükler, yüreğin çarptığı bir yerde buluşacak mutlaka...
Akan bir uykunun derinliğinde, mavi bir atlasa dönüşecek bu coğrafya!
Kaygılarımız bitecek umutlarımız çoğalacak!
Aslolan şey korkuyu yenmektir...
İşte o zaman gökyüzünde çalan çanlar, özgürlüğün habercisi olacak; o çok uzaktaki ağır akan tuzlu ırmaklar, kanımızı tutuşturacak.
Zalimler gidecek bir gün mutlaka!
Vicdansızlar yok olacak bu dünyada!
Savaşlar olmayacak; sömürü, talan, vurgun, soygun düzeni bitecek!
Yaşamın romanını yazacaklar belki Can Dündar’ın “Gözdağı” belgeselini izleyen çocuklarımız, taptaze bir serinliğin içinde.
Avuçlarında bir tutku olacak yaz günlerinden kalma... Ne bir kıskançlık gölgesi ne de kötücül düşünceler olacak...
Anıların derlendiği bir evrenin içinde mutlaka ama mutlaka barış gelecek, bu ülke gerçekten laik, demokratik bir hukuk devleti olacak!
Tarihin kinine, kanına, nefretine bulaşmış “faşist devlet” olmayacak, onun yerini “demokrasi” alacak!
Bir bakın fotoğraflara ve elinizi vicdanınıza koyup düşünün...
Bir gencin üzerinde 10 polis tepiniyor...
Bir polis, 10 polisten yerde tekmelenen çocuğu kurtarmaya çalışıyor!
O çocuk gözaltına alınıyor dayağın ardından...
Ve ülkeyi yönetenler birlik olup “Polis Taksim’e teröristleri sokmadı” diyor...

***

Hayatın sayfalarında görülen o fotoğraflar, yaşadığımız nice acılar...
Ölümler!
Soma’da yurttaşı tekmeleyen danışmanını görevden o anda almayan bir Başbakan...
İstanbul’da eli sopalı, belinde silahla dolaşan “marjinal grup”lar dedikleri gençlerin üzerine çullananlar!
Bu topluluklar düzeni bozuyorlarmış(!)
Bizim kuşak da düzeni bozuyordu...
O zaman moda “Komünistler Moskova’ya”ydı...
Komünizmle Mücadele Dernekleri, dinci-faşistler saldırıya öyle geçiyordu...
Saldıranların çoğunluğu Sovyetler Birliği yıkılınca koşarak oralara gitti... Üstelik işadamı olup köşeyi döndü...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları