Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bülent Utku: ‘Zamanın ruhu’ ve ‘cesaret hakkı’

28 Temmuz 2017 Cuma

Cumhuriyet Gazetesi duruşmasının tutanakları, hukuk fakültelerinde okutulması gereken ders notları niteliğinde:
İddianame, savcılar açısından olumsuz bir örnek...
Savunmalar ise, her biri değişik konulardaki dersleri kapsıyor:
Hukuk dersi...
Gazetecilik dersi...
Tarih dersi...
Felsefe dersi...
Bilgisayar dersi...
Mantık dersi...
Ahlak dersi...
Sosyoloji dersi...
Bu dersleri, nitelikli, birikimli, ahlaklı insanlar, büyük bir haksızlığa uğramış olmanın yarattığı isyanla veriyorlar.
Dolayısıyla, bu dava hakkında yazı yazarken, hemen hemen her savunma metninin üzerinde ayrı ayrı durmak gerekiyor.
Bugün sıra Bülent Utku’nun verdiği derslerde!

***

Bülent Utku’nun çok iyi bir avukat olduğunu biliyordum.
Nitekim uzun savunmasında, iddianamenin hukuka aykırı olan, yanlışlık, çelişki ve boşluklarını bütün ayrıntılarıyla, bir ders notu titizliğiyle dile getirmiş.

Ben şimdilik bunların üzerinde durmayacağım...
Sadece, savunmasında, bir toplumbilimci ve bir filozof kimliğiyle kullandığı iki kavramı vurgulamak istiyorum:
“Zamanın Ruhu” ve “Cesaret Hakkı” kavramları.
Hiç kuşkum yok, Bülent Utku’nun bu kavramları nasıl kullandığı, hukuk fakültelerinde ders olarak okutulacaktır.

***

“Bu iddianameyi zamanın koşullarından, ruhundan bağımsız olarak ele alıp değerlendirmek olanaklı değil.
Zamanın koşullarını, ruhunu sadece 15 Temmuz darbe girişimi ve bu darbe girişimine karşı alınan önlemlerle açıklamak yetersiz kalır.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana dünyayı, yaşamı ele alış bakımından süren bir siyasal farklılık, mücadele ve çatışma var.
Tarihin çeşitli dönemlerinde yoğunluğu bakımından inişli çıkışlı seyir izleyen bu çatışma, 2002 yılında AKP’nin iktidara gelmesiyle yeni bir ivme kazandı. 2002 yılında bu çatışmanın adını ‘Siyasal İslamcı Muhafazakârlar ve diğerleri’ olarak ortaya koymak ‘Liberaller’ ve ‘Liberal Solu’ ayrık tutarsak, sanırım en özlü ve nesnel yaklaşımlardan biri olabilir...
...15 Temmuz’a gelene kadar, kişisel olarak hem ben hem de Cumhuriyet Gazetesi, bu ‘Siyasal İslam- Muhafazakâr” örgütlenmeye muhalif yerde konumlandık.
Bu konumlanış sadece yakın bir zamana tekabül etmiyor. Cumhuriyet Gazetesinin konumlanışı kuruluşundan itibaren böyle. Benimki de kendimi bildim bileli. İşte siyasal iktidar tarafından yargı yoluyla hedef alınmamızın nedeni bu muhalif konumlanıştır.
Ama peki neden şimdi?
Çünkü siyasal iktidar kararlı ve etkili muhalefeti nedeniyle Cumhuriyet Gazetesini susturmak için en elverişli ortamı 15 Temmuz’dan sonra buldu da onun için.
Darbe girişiminden sonra birçok kişiyi, muhalifi darbecilikle suçlamanın kolaylığı ile muhalifleri ortadan kaldırmak kaçırılmaz bir fırsat haline geldiği için...
KHK’erin sağladığı olanaktan yararlanarak savcı ve hâkimlere istediği gibi yön verebildiği için...
İşte bu noktada zamanın koşullarına ve ruhuna biraz daha dikkatli bakmak gerekiyor.
Darbe girişiminde bulunanlardan sonra sıranın muhaliflere gelmediğini kim söyleyebilir?
Önce muhalif gazeteciler, sonra FETÖ ile mücadelesiyle maruf Cumhuriyet Gazetesi çalışanları, sonra HDP’nin belediye başkanlarıyla milletvekilleri, sonra CHP milletvekili.
Bundan sonra da nereye, kime kadar gideceği hiç belli değil. Bu yapılırken, yargının siyasal iktidarın kılıcı olduğunu söylemeyi haklı kılacak birçok veri var.”
Diyor ve Türkiye’nin siyasal tarihinden örnekler de verip, Recep Tayyip Erdoğan’ın liderlik rolünü de vurgulayarak Cumhuriyet davasına yol açan “Zamanın Ruhunu” kayıtlara geçiriyor!

***

“Cesaret Hakkı”nı da savunmasının felsefi temeli yapıyor:
“İnsanların ‘CESARET HAKKI’ vardır. Ben bu hakkımı sonuna kadar kullanacağım.
Elbette herkesten bu hakkı kullanması istenip, beklenemez. Ama bazı kişiler için bu ‘HAK’ bir ‘GÖREV’dir. Bu görevleri yerine getireceklerin başında da hukukçular ve gazeteciler gelir.
Davetim onlaradır. ‘Cesaret hakkını’ kullanmaktan çekinmesinler.
Cumhuriyet Gazetesi bu ‘cesur olma hakkını’ kullanan gazetelerden biridir. Çekinmeden sözünü söyler. Objektif ve bağımsızdır. Aydınlanmadan yanadır. Aydınlanma ve söz söyleme uğruna çok bedeller ödemiştir.
Bu uğurda mücadele eden Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok bu nedenle hedef alınmış ve katledilmiştir....
Geçmişte de Cumhuriyet Gazetesinin birçok yazarı gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır.
Yakın zamanda da Cumhuriyet Gazetesi yazarları hedef olmaktan kurtulamadı. Cumhuriyet Gazetesini geçmişte kimler hedef aldıysa bugün hedef alanlar aynı zihniyet dünyasının değişik versiyonlarına sahip olanlardır.
Cumhuriyet Gazetesini kendileri gibi düşünmediği, kendi karanlık düşünce ve icraatlarını deşifre ettiği, bunlarla mücadele ettiği için kin besleyenlerdir.”

***

Bülent Utku, etkileyici savunmasında Demokrasi ve İnsan Haklarından yana olanların eninde sonunda galip geleceklerini belirtiyor...
1983 Aydınlar Dilekçesi’ne imza koyduğunu ve 17 Nisan Muhtırası’na da karşı çıktığını anımsattıktan sonra şöyle devam ediyor:
“Kimse hukukla inatlaşmasın.
Çünkü onun inadıyla baş edemezsiniz.
Çünkü yüzyılların birikimiyle yerleşmiştir, kökleşmiştir.
Eninde sonunda yener sizi.
Hukuk inatçıdır. Hesap sorar.
Buna rağmen suçlanacaksam, lütfen bana ilk taşı günahsız olan atsın!..”
DİREN HUKUK...
DİREN ADALET...
DİREN DEMOKRASİ...
DİREN CUMHURİYET!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları