Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kadri Gürsel tarihe geçerken

25 Temmuz 2017 Salı

Cumhuriyet mensuplarının duruşması dün, Gazeteciler ve Basın Bayramı’nın 109’uncu, Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atan Lozan Antlaşması’nın ise 94’üncü yıldönümünde yapıldı.
Böyle bir çelişki ve ironik çakışma ancak Türkiye gibi “birden çok uygarlık aşamasını aynı anda yaşayan çok katmalı bir toplumda” görülebilirdi!

***

Bugün tek bir kişinin, Kadri Gürsel’in savunmasının son satırlarını alıntılamak istiyorum:
Gürsel’in savunmasının tamamı “Tarihsel bir hukuk metni” olarak “Türkiye’nin Adalet Literatürüne” girecektir.
Kadri Gürsel ile hayatımda bir kez karşılaştım:
Japonya Konsolosu’nun verdiği bir davette tanıştık; bir daha da karşılaşmadık.
O yemekte yazılarını büyük bir zevkle okuduğumu ve kendisini çok takdir ettiğimi belirtmiştim.
Cumhuriyet’e gelmesine, özellikle de yayın danışmanı olmasına çok sevinmiştim.
Geldikten çok kısa bir süre sonra, ben kendisine bir “Hoş geldin” deme fırsatı bile bulamadan tutuklandı.
Bu değerli genç gazeteci-yazar hem siyasal/ideolojik duruşu ve yaklaşımları hem de gazetecilik anlayışı bakımından daima Demokrat, İnsan Haklarından yana, gerçekleri yansıtan, övünülecek tertemiz bir kariyer izlemiştir.
Bu davada sanık olarak da çok özel bir yeri vardır; alıntıladığım son bölümün daha ilk satırlarında bunu göreceksiniz.
Bakın Kadri Gürsel, hakkındaki iddiaları tek tek çürüttükten sonra, savunmasının son bölümüne nasıl başlıyor!

***

“Dava dosyası incelendiğinde, kumpas davalarından birinde, hakkında iki müebbet hapis cezası talebiyle FETÖ şüphelisi olarak yargılanan savcı Murat İnam’ın bu davanın ben hariç tüm şüphelileri hakkında 30 Ekim 2016 tarihinde yakalama ve gözaltına alma kararı çıkarttığı görülüyor.
Hakkımdaki gözaltına alma kararı ise diğer arkadaşlarımın gözaltına alındıklarının duyulmasından, Cumhuriyet’e operasyonun haber olmasından sonra, 31 Ekim 2016 tarihinde çıkarılıyor.
Cumhuriyet’e karşı operasyon, benim de tutuklanarak yazamaz ve konuşamaz, velhasıl gazetecilik yapamaz hale getirilmem için bir fırsat olarak kullanıldı ve bu, birilerinin aklına son anda geldi.
Burada karşınızda ‘üyesi olmamakla birlikte, terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım ettiğimiçin değil, bağımsız, sorgulayıcı ve eleştirel bir gazeteci olduğum için, gazetecilikten taviz vermediğim ve mesleğimi bihakkın ifa etmekte sonuna kadar ısrarlı olduğum için bulunmaktayım.
İktidarın bütün baskı ve tehditlerine karşın, gazeteci kalabilmeyi başardığım için, uzun süre tutuklulukla peşinen cezalandırıldım.
Hakkımdaki ‘terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme’ suçlamasını destekleyen tek bir gerçek kanıt bulamazsınız. Çünkü böyle bir kanıt oluşturan ne bir davranışım, ne bir sözüm, ne de bir yazım vardır.
Tam tersine, bahse konu örgüte karşı, bütün kariyerim boyunca hep azami şüphe ile yaklaştım ve kesin bir biçimde eleştirel oldum. FETÖ’nün adı henüz ‘Cemaat’ iken ve bu cemaat ile AKP iktidarı birlikte çalışırken benim bu yapıya karşı bakışım kategorik biçimde negatif olmuştur ve bu bakışım hiç değişmemiştir.
Mevcut iktidarın, geçmişte bu grupla sürdürdüğü fiili koalisyon ortaklığını teşhir ettim ve bu meşum işbirliğinin ülkeye vereceği zararı öngördüm.
O zamanki adıyla cemaatin, iktidardan aldığı güç ve destek sayesinde kurduğu komploların sonucunda AKP’nin de bu ittifakın kurbanı olabileceğini çeşitli vesilelerle ifade ettim. Çok sayıda yazım, konuşmam ve TV programlarında söylediklerim bunu kanıtlar.
Bütün öngörülerim gerçekleşti. Her şey arşivlerdedir.
Aleyhimdeki suçlamalar, sahte delillere dayandırılmalarına bile gerek duyulmaksızın, iptidai yalanlar, tezvirat ve tahrifatlar ile gerçeküstü bir boyuta taşınmıştır.
Bu arada, bu gerçekleri bir Mahkeme heyeti karşısında dile getirmeden önce, Silivri Cezaevi’ndeki tutukluluğum 9 ayı buldu. Uzun tutukluluk yolu ile cezalandırma başlı başına bir hukuksuzluk ve insan hakları ihlalidir.
Yukarıda arz ettiğim hususlar dikkate alınarak, hakkımda beraat kararı verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.”

***

Aslında Kadri Gürsel’in savunmasının tümü önemli bir belge olarak saklanmalıdır:
Hem Türkiye’deki “Hukuk Tarihinin” hem de “Basın Tarihinin” “dibe vuruşundaki doruk noktalarını” vurgulayan bir belge olarak.
Ayrıca benim, niçin artık komplo olduğu kabul edilen “Birinci Silivri Trajedisi”ne gönderme yaparak, bugünlerde olup bitenleri “İkinci Silivri Trajedisi” olarak nitelendirdiğimin de bir belgesi olarak!
İlk bölümünde aleyhindeki delilleri de tek tek çürüten Kadri Gürsel’in, bu savunmasından sonra, derhal tahliyesini bekliyorum.
DİREN ADALET
DİREN DEMOKRASİ
DİREN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları