Hikmet Çetinkaya

Gezi Ruhu Devleti Korkuttu!..

01 Haziran 2014 Pazar

Kimisi sivil, spor ayakkabılıydı; kimisi resmi giysili...
Sivil olanların belinde tabanca, resmi olanların ise elinde gaz silahları vardı...
Sırt çantalarına baktım, tümü aynı marka...
İstanbul kuşatılmıştı!
Sanki OHAL vardı İstanbul’da...
25 bin polis, 50 TOMA tetikte bekliyordu!
Bir ülkenin geleceğini gençler oluşturur, hayatı onlar öğretir insana...
Gençlerinden, çocuklarından, kadınlarından, tüm insanlarından korkan bir devlet aygıtı; neden kendi halkından çekiniyordu?
Baskı, şiddet sarmalı!
Nefret!
Öfke!
Bir yıl önce Gezi Direnişi başladı, tüm ülkeye dalga dalga yayıldı.
Her yaştan kadın, erkek...
İşçisi, öğrencisi, emekçisi!
İdeolojileri farklı kesimler yakın tarihimizin en büyük başkaldırısını başlattı.
On binler Anadolu yakasından Boğaziçi Köprüsü’nü geçip Beşiktaş’a indi sabaha karşı...
O saatte hiçbir siyasal parti, hiçbir oluşum on binleri Anadolu yakasından Avrupa yakasına yürütümezdi.
Bir gündoğumu Boğaz’ın lacivert sularının üzerine düşerken oldu bu eylem...
Mayıs sonu haziran başıydı... Toplum, üzerinden ölü toprağını, o yılgınlığını atmıştı.
Siyasal iktidar şaşkın, medya duraksamıştı...
Sosyal medya vardı...
Canlı yayın yapmayan haber kanalları protesto edilince, toplumsal tepki karşısında tavır değiştirmek zorunda kaldı, hükümetin baskısına karşın...
Aradan bir yıl geçti...
İktidar Gezi’den hâlâ korkuyor, İstanbul’u kuşatıyor...
Oysa İstanbul öteki kentler gibi sakin ve sessiz!

***

Yağmurlu ve serin bir İstanbul sabahında umut topluyorum...
Biraz hüzünlüyüm!
Çünkü yüreğim yangın yeri çocuğum...
Yıllar önce Manisalı çocuklar vardı, lise öğrencisi!
Yaşları 14-15...
Çete kurdukları, hükümeti devirmek istedikleri gibi uydurma bir gerekçeyle Manisa’da yargılanmışlar, zindana atılmışlardı.
Sabah sabah, oğlu cezaevi aracına konulup götürülürken hıçkıra hıçkıra ağlayan annenin çığlığını anımsadım:
“O bir çocuk daha, götürmeyin benim evladımı, götürmeyin vicdansızlar!”
Yine dün sabah, Gezi’de ölen gençler geldi aklıma...
Anayasal ve demokratik haklarını kullanan bizim çocuklarımız...
Gezi’de çiçeklenen yaşam biçimini, başkaldırıyı, sindirilmiş bir toplumun ayağa kalkışını...
Bunları düşündüm...
Sivas katliamında yitirdiğimiz şair Behçet Aysan’ın “Bir Eflatun Ölümü”nü...
Sessizliğin sesinde mavi suları, yalnızlığı, hayatın akışını...
Ve bir ses duydum Beşiktaş’ta kahvemi yudumlarken:
“Orada duruyorsun fırtınalar tanığımdır
Terk edilmiş
Beyaz ve nazlı
Yorgun bir hallacın
Attığı
Yünler
Gibi
Dokunaklı

***

Bir yıl önceki Gezi ruhu kalmadı bugün...
Bir yıl önce Türk’ün, Kürt’ün, Alevinin, komünistin, sosyalistin, sosyal demokratın, Müslümanın, emperyalizme, sömürü düzenine, vahşi kapitalizme, küreselleşmeye karşı çıkan herkesin el ele olduğu ruh yaşandı...
Gezi ruhu, demokrasi bilinci olan her dinden, ırktan, ayrı dilden, mezhepten olan insanları birleştirdi...
Farklılıkların dili onları kucaklaştırdı tüm Türkiye’de...
Ve siyasal iktidar ilk kez korktu bu ruhun filizlenmesinden...
Berkin 269 gün komada kaldı...
Lice’de ölen Medeni Yıldırım 18 yaşındaydı, Uğur Kurt 30, Mehmet Ayvalıtaş 20, Ali İsmail Korkmaz 19...
Ne kadar çok öldürüldüğümüzün farkında mısınız?
Edip Cansever’in dizelerinde, bir kent sabaha uyanırken...
Ölümleri düşünmek ne denli acı ve hüzünlüdür:
“Yani bizim hiç korkmadığımız şeyler
Belki en çok korktuğumuz şeylerdir gerçekte
Ki bütün işkenceler, ezinler, kırımlar
Damlayan bir musluktur yerine göre
Yoksa bir enkaz altında bir ölüm
Ya da puslu bir havada cinayette
Bir ölüm
Ölümün anlamın ne.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları