Çiğdem Toker

Devletin medikal alımları alarm veriyor

28 Mayıs 2017 Pazar

Geçen hafta tıp ve eğitim camiasını sarsan trajik bir olay yaşandı.

Elazığ Fırat Üniversitesi Başhekimi Prof. Dr. Muhammed Said Berilgen, odasında uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi.

Sevilen bir hekim, eğitimci ve yönetici olan Berilgen’in ölümü “sağlık şiddeti” olarak açıklandı.

Gelin görün ki, gerçeğin boyutları biraz daha ayrıntılı bakmayı hak ediyor.

DHA’nın olayla ilgili haberinden:

DHA’nın olayla ilgili haberinden: “Öte yandan, hastane yetkilileri, medikal malzeme alımlarında başhekimin talimatı ile ödemelerin sıraya göre yapıldığı, ancak Sercan Gök’e yapılacak ödeme ile ilgili henüz sıranın gelmediği belirtildi. Medikalci arkadaşları da, Sercan Gök’ün maddi anlamda sıkıntı yaşadığı, bu yüzden de icralık olduğu için Başhekim Prof. Dr. Berilgen ile görüşmeye geldiğini ve tartışma sonucu olayın olduğunu iddia ettiler.”

Tıbbi Cihaz Üretici ve Tedarikçileri Derneği MASSİAD’ın açıklaması da bu vahameti teyit eden unsurlar taşıyor. Olayı şiddetle kınayan, MASSİAD “Sektörün çözülemeyen ve gittikçe ağırlaşmaya devam eden sorunları nedeniyle benimsemediğimiz, hiçbir şekilde onaylamadığımız ve tasvip etmeyeceğimiz benzer trajedilerin oluşmasından endişe ediyoruz” diyor.

Bu korkutucu uyarının gerekçelerine bakalım:

* Kamu ve üniversite hastanelerinin 250 günden başlayıp 3-4 yılı bulan uzun ödeme süreleri,

* Döviz kurlarındaki hızlı artış ile ihalelerde TL sabit fiyat verilmesi nedeniyle yaşanan zararlar

* SUT (Sağlık Uygulama Tebliği) fiyatlarının döviz ve enflasyona göre güncellenmemesi. Pek çok ürünün geçiş dönemi verilmeden listeden çıkarılması.

Borç batağı

“Meslektaşlarımız günü kurtarmaya çalışırken bankalara muhtaç duruma gelmiş, borç batağına sürüklenmiştir” diyen dernek, çözüm için, hükümetin kendilerini de çağırarak çalışma başlatmasını talep ediyor.

Kamu hastaneleri açıklasın

Piyasadan bir isimle de görüştüm. Son beş yıldır, özellikle üniversite hastanelerinde alım yapılan tıbbi cihaz/malzeme ödemeleri için “çok uzun süreli vade yapıldığının” altını çizdi.

Teslimattan 360, 550 gün sonra gibi vadeler. Dahası vade geldiğinde dahi ödeme yapılmadığını belirten yetkili, çarpıcı bir şey daha söyledi:

“Özel sektörün dış borcu arttı deniyor. Ama özel sektörün devletten alacağı rakamı hiç kimse takip etmiyor.. Çünkü bu karambol durum devletin işine geliyor.”

MASSİAD açıklaması ve yaptığım görüşmeden sonra, Başhekim Prof. Dr. Berilgen’in ölümünün “sıradan bir sağlık şiddeti olayı” olmadığı, sorunun çok daha yapısal ve kurumsal olduğu izlenimini edindim.

Sonuç: Tıbbi cihaz ve malzeme alım ödemeleri, alarm veriyor.

Maliye ve Sağlık bakanlıklarının dikkatine.

 

Karayolu ihalelerinde neler oluyor?

Malum, devlet-i âli; büyük otoyol, köprü, havalimanı projelerini Yap İşlet Devret (YİD) modeliyle yaptırıyor.

Üç yılı aşkın süredir, “milletin cebinden beş kuruş çıkmıyor” denilen bu projelerde verilmiş Hazine garantilerini yazıyorum. Trafik garantileri, geçsek de geçmesek de döviz kuru üzerinden 2030’lu yıllara kadar ödeyeceğimiz geçiş ücretleri, neyse ki artık kamuoyunun yakın takibinde.

Ne var ki, yol meselesinin, dikkatlerden kaçan bir yönü daha var. YİD alanı dışında, Kamu İhale Kanunu’na (KİK) göre yaptırılan yollar. Yani devlet yolları.

Normalde, bu yolların açık normal ihale kurallarıyla yaptırılması gerek.

Fakat Karayolları, KİK’in 21/b maddesindeki “davet” yöntemini çok seviyor.

Oysa bakın, yasaya göre bu madde hangi hallerde uygulanır: “Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya idare tarafından önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması.”

Biliyor musunuz, devasa ölçekte onlarca devlet yolu, bu tanıma girmediği halde bu tanıma giriyor gibi davet edilen firmalara “verildi”.

Sadece bu yılın ilk beş ayında, 15 devlet yolu belli sayıdaki firmalara, resmen “verilmiş” durumda. Toplam ihale bedelini de açıklıyorum: 4.6 milyar TL.

Bu ihale bedelinin yarıdan fazlası “çok tanıdık” bir firmaya gitti. Cengiz’e verildi.

Ne deprem, ne salgın, ne afet.

21/b maddesi adeta “adrese teslim” yöntemi gibi kullanılıyor.

 

TVF, Akmerkez’e taşındı

Kurulduğu günden bu yana tartışmaların odağında. Türkiye Varlık Fonu, yönetimindeki isimlerle, devraldığı büyük kamu bankaları ve kamu şirketleriyle, şeffaf olmayan operasyonlarıyla gündemden düşmüyor.

Hazine garantili projeler için yüklendiği misyonla daha da düşeceğe benzemiyor.

Kurulduğu Kasım 2016’dan beri Borsa İstanbul’un İstinye’deki yerleşkesindeydi.

Resmi adresi de BIST olarak görünüyordu.

Nihayet taşınmış TVF. Akmerkez’e taşınacağı duyumları vardı. Bu duyumlar gerçeğe, hatta şirket yönetim kurulu kararına dönüşmüş bile.

Karar, Ticaret Sicili’nin 23 Mayıs 2017 tarihli sayısında yayımlandı.

TVF, Borsa İstanbul yerleşkesinden Akmerkez E Kule (E-3 Blok) bağımsız bölüme taşınmış.

 

Ulaştırma Kongresi ve bir ziyaret

Geçen hafta Adana’da 12. Ulaştırma Kongresi’ne katıldım. Prof. Dr. Güngör Evren’in davetiyle, İnşaat Mühendisleri Odası’nın geleneksel kongresinde “Bir Politika Aracı Olarak Karayolu Projelerinin Finansmanı”nı konuştuk.

Kongre katılımcısı akademisyen uzman ve mühendisler ilgi çekici tebliğler sundu: Metrobüs kazalarından, metro istasyonlarında yürüme hızlarına, okul yollarının trafik güvenliğinden İzmir Körfezi’ndeki vapurlara kadar.

Adana’ya gitmişken, ilkokulumu ziyaret ettim. Ziyapaşa Mahallesi’ndeki Tatbikat İlkokulu’mu. O da bir Türk devlet geleneği olan hafıza silme işleminden payını alarak Manas İlköğretim olmuş.

Meğer hayli yorulmuş okul binasının son günlerine rast gelmişim. Yıkım kararı alınmış. Okulu aynen “yerinde” bulunca duyduğum sevinç, o an hüzne dönüşse de okul müdürü Veysel Karakuş’un sıcak ev sahipliği sayesinde mutlu anlar geçirdim. Zamanın, -okulun bitişiğindeki kanal suyu gibi- kendi ritminde aktığı nadir anlar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları