Macron’lu dünya

10 Mayıs 2017 Çarşamba

Fransa’da malum hâsıl oldu. Devrim’in özgürlük, eşitlik ve kardeşlik idealleri ile Aydınlanma’ya asıl gücünü veren ülkesinde hanidir ‘liberal özgürlük’ hüküm sürmekteyken; ‘aniden’ siyaseti zehirlemeye başlamış ‘popülizm’ virüsünün şaha kaldırdığı reaksiyoner aşırı sağa ‘dur’ denildi. Öyle söyleniyor... Fransız ve AB elitlerinin ‘kurulu düzen siyasetinin dışından’ diye diye allayıp pulladığı ‘altın çocuk’, 39 yaşındaki genç ve dinamik ‘küreselleşmeci’ Emmanuel Macron sayesinde...
Gerçi Macron, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda reaksiyoner sağcı Ulusal Cephe’nin kadın lideri Marine Le Pen karşısında karizmayı biraz çizdirdi. Jaques Chirac’ın 15 sene önce ‘baba Le Pen’e karşı sergilediği birleştiriciliğine yaklaşamadı, lakin olsun, sorun değil. Neticede Avrupa ‘şimdilik’ kurtuldu. Bir sonraki sefere kadar…

***

Macron, Le Pen’in bileğini yüzde 34’e 66 ile büktü. Haklı olarak aşırı sağa prim vermezken neyse ki eli ‘liberal çocuğa’ da gitmeyen Fransız solunun temsilcisi Jean Luc Melenchon’un ‘beyaz oy’ stratejisinin katkısıyla yüzde 10-12’leri bulan oranda boş oy, yüzde 25’in sandığa yüz çevirmesiyle birleşti (47 milyon seçmenden 12 milyonu) ve son 60 yılın en düşük temsiliyetine ulaşıldı. O yüzde 66’nın da yüzde 43’ü zaten Macron’a seçilsin diye değil, Le Pen seçilmesin diye oy attı. Neoliberal programının yüzü suyu hürmetine oy verenlerin oranı yüzde 16’yı geçmedi. Hakiki oy oranı toplasanız yüzde 42.
Hasılı, Fransız müesses nizamı son dönemin trendy ifadesiyle ‘anti-popülist’ yutturmacasıyla cilaladığı Macron’u ahali ‘yemedi’. Yarı başkanlık sisteminin bulunduğu ülkede Macron’un hükümet edebilmesi için kilit artık 11-18 Haziran’daki parlamento seçimleri.

***

Kendini tanımlarken “Ne sağdanım ne soldan” demiş olan Macron, şimdi Rotschild destekli ‘Yürüyüş hareketini’ (En Marche) partileştirecek; ‘Cumhuriyetçi muhafazakâr sağ’ ve kendinden menkul ‘Sosyalist Parti’ başta olmak üzere ‘sağdan soldan’ merkez tesis edecek. Fransa koşullarında Le Pen’in aldığı yüzde 34 oranını parlamentoya yansıtması pek kolay görünmezken, Macron beş sene daha düzenin devamını sağlayacak.
Fakat ülkesinin sorunlarına deva olabileceği pek şüpheli. İşsizlik yüzde 10’u, gençlik kesiminde yüzde 23’ü bulmuşken, entegrasyon sorununun bitmediği geniş göçmen nüfusa, sığınmacı sorunu ve terörizm tehdidi eklenmişken; Macron büyük şirketlerin vergilerini düşürmek, işçi hakları ve iş güvenliğini azaltmak, sağlık ve eğitim harcamalarını kısmak, yerel hükümetlerin bütçelerinde kesintilerle en az 120 bin memuru işten çıkartmayı öngören programı ile Fransızlara ne sunacak?

***

Asıl mesele elbette Fransa’da bitmiyor. Mesele ‘Avrupa projesinde’. Mesele düzenin halkalarının etrafında sonsuza dek sürüklenmenin imkânı ihtimali bulunmayan bir girdaba dönüşmesinde. Macron, reforme edilmiş bir AB’den, vatandaşlarla yeni demokratik sözleşmeden söz ediyor. En başta böyle bir AB yok. Avrupalılar sosyal adalete dayalı ‘federal Avrupa’ fikrini gömeli çok oldu. Dolayısıyla Macron’a düşen, bir mucize vuku bulmazsa, eylülde Almanya’da dördüncü kez seçilecek olan Angela Merkel’in ‘dizinin dibinde’ oturup Fransa’yı ‘çok uluslu şirketler Avrupa’sının sac ayağı olarak tutmak olacak.
Bu hal ve gidişatta partisini merkez sağa çekmek için uğraşan, programını işçi sınıfını da kapsayıcı ‘sol görünümle’ cilalamış reaksiyoner sağcı Le Pen’in beş sene sonraki sarmaldan hakiki bir güç olarak çıkması işten bile değil. Başka Avrupa ülkelerindeki benzerleriyle birlikte… Zira 21. yüzyılda neofaşizm tehdidinin müsebbibi dünyanın dört yanında neo-kolonyal savaşları körükleyen neoliberal düzenden başkası değil. ‘Liberal demokrasinin lüksüne’ alışmış ‘sınırsız sorumsuz liberallerin’ aksine, devayı hastalığın dışında aramak lazım. O da dünya çapında hakiki solun toparlanıp, müesses nizama karşı insanı önceleyen örgütlü bir siyasi mücadele yürütmesinden geçiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları