Orhan Bursalı
Orhan Bursalı obursali@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Mine’nin İki Kitabı...

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Kurtuluş Savaşı’nın, mazlum Anadolu halkının emperyalizme başkaldırısının, yazgısını ele almasının, bağımsızlığın ve özgürlüğün, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilk ve dünya çapında büyük adımı olan 19 Mayıs 1919 kutlu olsun.
Biliyorum, ne 19 Mayıs’tan, ne Kurtuluş’tan ne de Kuruluş’tan hoşlanmayanların dönemindeyiz... Ciğeri on para etmezler yazıp çizsin, “Cumhuriyet yanlış kuruldu” desin... Bağırsın ve çağırsın! Bizler var oldukça, Türkiye Cumhuriyeti var oldukça ve bu inkârcı ve zavallı ekip var oldukça, 19 Mayıs’ların coşkusu da hep var olacak... hiçbir zaman bir 19 Mayıs yaratamayacaklar... Sorunları burada...

***

Bugün Mine’nin (Kırıkkanat) iki kitabını önereceğim size... İkisini de büyük keyifle okudum ve çok şey öğrendim...
İlki “Bir Hıristiyan Masalı - Tarihin En büyük Sahtekârlığı”... Mine, kısa, kolay ve öz anlatımla, bize bir Hıristiyan soygununu ve hırsızlığını anlatıyor. Yoo, soygun bizi ilk elden ilgilendiriyor. Çünkü talan edilen İstanbul’un ta kendisi! Papalık kurumu, devleti ve makamının, nasıl sahte bir belgeye (vasiyete) dayandırıldığının çok ilginç öyküsü... Sahte vasiyet ile, o dönem Hıristiyan dünyasının merkezi olan İstanbul ve Doğu Roma İmparatorluğu bertaraf ediliyor...
Aslında Papalık, sadece uydurduğu vasiyet ile İstanbul’dan dini merkezi çalmıyor, aynı zamanda Haçlı seferleri ile İstanbul’un zenginliklerini talan ediyor. Mine bu süreçte ve bağlamda okuru büyük bir dini gasp eden bir azınlığın, milyonlarca insan üzerinde totaliter bir bağnazlığın; Allah’ı, dini, Hıristiyanlığı ve bütün kutsallıkları elinde toplayan acımasız bir dini diktatörlüğün tarihsel serüveni içinde gezdiriyor...
Papalık ve Vatikan... Ve halkı ve hatta gerektiğinde yerel devlet otoritelerini de ezip geçen; ortaya çıkacak ve başka düşünceler ileri sürecek tüm farklı mezhepleri ve insanları engizisyon cehenneminde yok etmeye yeminli karanlık bir tarihin çeşitli sayfaları... Din otoriterliği, bu dünyaya ait ve milyonları demir bir pençe altında gütmeyi amaçlayan, büyük bir iktidar-imparatorluk kurmanın ilkel yöntemi... Kendilerini Tanrı’nın temsilciliğine atayacaklar, hatta iki hafta önceki törende gördüğümüz gibi, seçtikleri insanları ve eski papaları, aldıkları kararlarla azizlik mertebesine yükseltecekler...
Allah veya Tanrı adına her şey... dediğinizde akan sular duracak...
Hıristiyanlık, var oluşundan itibaren, siyasi olarak kilisesinin içine tıkılıncaya kadar, Tanrı’ya inanan masum insanları birbirine kırdırma ve öldürme aracı olarak kullanılıp durdu...
Aslında, bu bize İslam dünyasını da anımsatmıyor mu... “en doğruluk”, “en hakikilik” savaşlarını... her biri ayrı “inanış”taki seçilmiş, atanmış, kral, şeyh veya benzerlerinin, silahlı haydutların, halk üzerindeki diktatörlüklerini kurmanın kadim yolu olarak dini siyasallaştırıp iktidara geldiklerini... dinin, inanışın bir siyasal iktidar aracı olduğunu...
Ülkemizdeki muktedirlerin, muktedir olmak isteyenlerin de aynı yoldan yürüdüklerini...
Anımsatmıyor mu?
Hıristiyan merkez dünya, kiliseye kilisenin yolunu gösterdikten sonradır ki, bugünkü düzeyine ulaştı...
İslam dünyası, bunu gerçekleştiremediği için, Hıristiyanlığın ortaçağını yaşıyor hâlâ... Ve çağdaşlığın yüzlerce yıl gerisinde bir kültür ve ilişkilere sahip...
Türkiye 19 Mayıs’la dinin siyasi ve toplumsal otoritesinden uzaklaşabildiği ölçüde İslam dünyası içinde ayrı ve yıldız bir konuma sahip olabildi.
Mine’nin kitabı üzerine ve kitabın içinden o kadar yazacak çok şey var ki... Ama en önemlisi, nasıl bir İstanbul’a sahip olduğumuzu, nasıl bir kadim kentte oturduğumuzu, nasıl bu kente, bütün “ortodoksluğuyla”, Doğu Roma İmparatorluğu’yla sahip olmamız gerektiğini (çünkü bir yanımızla onun bir parçasıyız!) görebilsek, yeter de artar bize...

***

Mine’nin ikinci kitabı, Fransızcaya de çevrilen bir Hıristiyan ve Müslüman başkaldırı kitabı: Gülün Öteki Adı - Kathar Şövalyelerinden Şeyh Bedrettin Yiğitlerine”...
Aslında bu kitap da bir ortaçağ dönemini kapsıyor, ama zalim otoriteye, baskıya, köleliğe başkaldıranları anlatıyor... Kathar şövalyeleri başlı başına bir destan. Papalığın zalim uygulamalarına, “bir din böyle olamaz, olmamalı; din paylaşımcı, koruyucu, özverili olmalı... insanlara asla eziyete dönüşmemeli...” düşüncesiyle karşı çıkan, '48ıristiyanlığın papalık rejiminden sapan ve apayrı bir dünya kuranların destanı... henüz sınıflı toplumlar tam ortaya çıkmadan mülkiyeti reddeden öncüler...
Yayıldıkları Fransa’da yöre beyliklerinden de destek gören, halka açık toplantılarda papalık temsilcilerini yerle bir eden derin ve insan yürekli insanların var olma mücadelesi ve engizisyonla yok oluşları... Fransa gezisinde Toulouse ve çevresi bir ziyareti hak ediyor bence...
Mine, daha sonra ortaya çıkmasına rağmen, Şeyh Bedrettin’le Katar şövalyeleri-mezhebi arasında hem paylaşımcı düşünceleri ile ilişki kuruyor hem de bu ve benzer mezheplerle (Bogomiller) tarihsel, coğrafi dağılımlarını ve muhtemel ilikilerini gösteriyor. Mine özgün bir çalışmaya imza atmış...
Birbirini destekleyen, birbiriyle beslenen iki ufuk açıcı kitap... Kırmızı Kedi’den...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları