Hikmet Çetinkaya

Pes doğrusu...

06 Nisan 2017 Perşembe

Puslu bir İstanbul sabahıydı. Gazeteye geldim. Kahvemi yudumlarken gazetelerin birinci sayfalarına göz attım.
Cumhuriyet’in birinci sayfasında manşetten verilmiş haberin başlığını okuyunca duygulandım:
“Derhal bırakın...”
Manşetin altında fotoğraflara baktım bir süre...
Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Ahmet Şık.
Aylardır tutuklu olan yol arkadaşlarım.
Beş aydır göremiyordum onları...
31 Ekim 2016 sabahı şafak sökmeden evlerimizin kapıları çalınmıştı. Gelenler polisti. Evimiz aranmış, telefonlarımıza el konulmuştu. Önce sağlık kontrolü için hastaneye, ardından Vatan Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele’ye götürülmüştük.
Dört gün süren gözaltı, savcılık ifadesi, Çağlayan Adliye Sarayı...
Aydın Engin’le ben yaş durumumuzdan serbest bırakılmıştık mahkemece. İkimize de yurtdışı çıkış yasağı konulmuştu. Biz daha sonra pasaportlarımızı iade etmiştik.
Arkadaşlarımızdan buruk bir vedayla ayrılmıştık Aydın’la. Birbirimizin yüzüne baktık. Gözlerimizin dolduğunu fark ettik. Saat gece yarısını çoktan geçmişti.
Orhan Erinç, Bülent Yener ve Günseli Özaltay da savcılık ifadelerinin ardından salıverilmişlerdi mahkemeye çıkarılmadan...

***

Ayrıntısını dün Cumhuriyet’te okudunuz. Aydın Engin köşesinde yazmayı iki gündür sürdürüyor. Bizim iddianame nihayet yazıldı. Ardından da yasa açıkça çiğnenerek önce AKP medyasına sunuldu. Biz de ilk önce onlardan öğrendik.
Ben 50 yıldır Cumhuriyet’te çalışıyorum. Çok dava açıldı hakkımda. Bu süreçte adliye koridorlarını çok arşınladım.
1990-2002 yılları arasında Sultanahmet Adliyesi’nde neredeyse her gün iki-üç duruşmam olurdu.
Avukat Fikret İlkiz dedi ki: Hikmet Abi, 1990-2002 yıllarında Fethullah Gülen’in avukatları senin hakkında 200’e yakın dava açmışlardı.”
O zaman hukuka ve yasalara uyulurdu. Bu zorunluydu çünkü. Bugün ise ne hukuka uyuluyor ne de yasalara.
Neyse!
İki gündür 355 ekran sayfası tutan iddianamenin kendisi...
Cumhuriyet düşmanlarından tanık yaratılmış, bir dizi saçmalık karşısında insan ne yazacağını hem düşünüyor, hem de üzülüyor.
İddianamenin özeti şu:
Cumhuriyet’in yayın çizgisi değişmiş, bu da bir suçmuş...”
Bunu okuyunca ister istemez soruyor:
“Bir gazetenin yayın çizgisinde büyük ya da küçük değişiklik yapmak için siyasal iktidardan izin almak mı gerekir?”

***

Cumhuriyet’in ilkeleri bellidir...
Cumhuriyet laikliği, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri savunur. Vakıf senedinde yazıldığı gibi tüm siyasi partilere eşit mesafededir.
Biz toplumun yaşam sevincini paylaştık bugüne değin. O sevinci yüreklerimizde çiçeklendirdik.
Dingin akan bir ırmak gibi, aydınlanmayı ışık yağmuruna dönüştürdük, laik Cumhuriyete sahip çıktık, Mustafa Kemal’in yolunda yürüdük...
Biz 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü yaşadık...
Din ve vicdan özgürlüğünü savunduk, ezenin değil ezilenin yanında olduk yaşamımız boyunca.
Şöyle bir özdeyiş vardır bilirsiniz:
“Herkes özgür olmadıkça kimse özgür değildir.”
Toplumun özgür olmasını istemek, düşünceyi ifade özgürlüğünü savunmak, gazetecilik yapmak suç değildir.
Beni ve arkadaşlarımı ByLock kullanan bazı kişiler telefonla aramışlar.
İddianamede böyle bir bölüm var...
Ben nereden bileyim arayan kişi ve kişilerin ByLock kullandığını...
Hırsızlık şebekesinin bir üyesi beni yanlışlıkla ya da bilerek arasa, ben de telefonumu açıp konuşsam bu suç örgütüyle ilişkili mi olacağım?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları