Hikmet Çetinkaya

Kanla sulanan topraklar...

19 Mart 2017 Pazar

Onca ölüm var, faili belli olan “faili meçhul” cinayetler var...
Kana doymuyor bu topraklar...
Binlerce yıllık tarihin, kültürün var, yitip giden canların var, bebeklerin, gençlerin, Mehmetlerin, mayın döşenmiş yolların var.
Tüm tarihi, tüm hayatı, tüm toprakları kanla suladık ama kana doymuyoruz bir türlü. Bir türlü yaşamı kucaklamıyoruz. Kendi avuntularımız içinde paramparça oluyoruz.
Hayatı unuttuk, acılarla bezendik, canlı bombaların hedefi olduk.
Trabzon’da, Gaziantep’te, Reyhanlı’da, Suruç’ta, Ankara’da, İstanbul’da.
Dağların yamaçlarında, yoksul evlerde, kentlerde, kasabalarda...
Çocuklar kardeştir dedik...
Kaderi talih sandık, emeği, dayanışmayı, sevgiyi, umuda açılan kapıları unuttuk.
Ah kara talih, kara tarih ah!
Binlerce yıllık tarihi, sevgimizi kine, nefrete dönüştürdük.
Sevgi bağını, kardeşliği, hayatın rengiyle çoğalan kış çiçeklerini yüreklerimizde sakladık.
Ruhumuzun nasıl kararıp kuruduğunu da...
Mücadele, dayanışma yoluyla, insanlık, tarih, kültür, hukuk savaşını, Hasankeyf’i, Kaçkarlar’ı, Kaz Dağlar’nı, Hopa’yı, o çokuluslu altın avcılarını, FETÖ’nün yaptığı soygunu, talanı. Onlara güzelim ovalarımızı, dağlarımızı, akarsularımızı peşkeş çeken siyasal iktidarları.
Unuttuk!

***

Toprağı kanla sularken nice masum insanları ezip geçtik...
Yaşamın yedi rengini griyle siyaha indirgedik.
Mücadele, dayanışma yoluyla, insanlık, iş, ekmek, hayat savaşı vererek, yıllarını verdiğin işinden bir gece nasıl atıldığını anımsamadık...
Ah insanlık ah!
Hak...
Hukuk...
Adalet...
Vefa...
Bu duygularımızın hepsini nasıl bir çırpıda yitirdik?
Hrant Dink örgütlü bir suç örgütü tarafından öldürülmüştü. Bunun örgütlü suç olduğunu bir türlü kabul ettiremedik. Bu alçakça saldırının üzerini örtmek istediler...
Tıpkı Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Çetin Emeç cinayetleri gibi.
Kadına şiddeti, çocuklara tecavüzü, çocuk gelinleri, soygunu, vurgunu önemsemedik...
Ceylanpınar çiftliğinde taşerona köle gibi sunulan 11-12 yaşlarındaki çocukların bindirildikleri kamyonun kasasından düşerek sulara gömülmesini seyrettik.
Biz ölümlerle çoğalmasını seven bir toplumduk...
Hayatın kanlı suları, ölümler vız gelirdi insanımıza...
Bir gün ağlar, yas tutar, o cinayetleri unutup giderdi...

***

Biz, kadınları çok severiz, başımızın üstüne koyarız, onun için de hakaret edip döver, olmadı öldürürüz...
Emeğe saygıdan, işçileri beşer onar yakar, “böyle güzellik var mı” diye caka satarız.
Soma’da maden faciasından sonra, utanmadan sıkılmadan “Alın yazısı ne yapacaksın, Allah verdi, Allah aldı” deriz...
Siyasetçimiz bol keseden konuşur, toplum olarak inanırız...
Ne diyorlar bakalım:
- Partimiz bütün vatandaşların özgür haber alma ve düşüncelerini yansıtma hakkını esas kabul eder.
- Çağımız demokrasilerinin vazgeçilmez koşullarından biri özgür medyanın varlığıdır.
- Başta anayasa olmak üzere, medyaya ilişkin tüm yasal çerçeve ele alınarak, medyanın ifade özgürlüğüne getirilen ve demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmayan yasak ve cezalar kaldırılacaktır.
- Yazılı ve görsel medyanın özgürlükleri titizlikle korunacak ve tekelleşmeye fırsat tanınmayacaktır.
- Medyayı denetleyen kurumların objektif kriterlerle hareket etmesi sağlanacak, medya üzerinde siyasi baskı aracı haline gelmeleri engellenecektir.
- Hak arama özgürlüğü ve adil yargılama hakkı tüm unsurlarıyla gerçekleştirilecektir.
- Düşünce ve ifade özgürlükleri uluslararası standartlar temelinde inşa edilecek, düşünceler özgürce açıklanabilecek, farklılıklar birer zenginlik olarak görülecektir.

***

Sevgili Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Ahmet Şık, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör...
Hepinize yürekten kocaman bir merhaba!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları