Hikmet Çetinkaya

Hüzün topla bizim için...

16 Mart 2017 Perşembe

Geçmiş zaman masalının içinde kimi zaman umut, kimi zaman hüzün devşiriyorum...
Bunca yaşanmışların perdesini çekip şafağın türküsünü söylüyorum.
Bir çığlık, bir çocuk...
Hayatın akışına bakıyorum. Bulutları aralayıp arada bir kendini gösteren güneş, yağmur sularının üzerinde gezinirken, sınırsız bir acı duyuyorum.
Saatler durmuş...
Ben neredeyim, ne yapıyorum bilmiyorum.
Aynalarda eski yüzler kahkaha atarken gökyüzü ağlıyor bu saatlerde.
Şafak sökmüş, gün doğmuş...
Biliyorum sessizlik bize göre değil.
O anda gök kararıyor, içime hüzün düşüyor.
Şiddet sarmalında çocuklar, kadınlar...
Anlatması çok güç, yazması da...
İçimde bir kasırga...
Güneydoğu’da yaşananları düşüyorum. Kör ve acımasız terörü. Yine bombalı, mayınlı tuzaklar, şehit haberleri...
Oralarda yaşayan çocuklar, gençler, yaşlılar, kadınlar, erkekler.
Yaşamın ince çizgisi...
Yürek çarpıntısı.
Kareli defterim, kalemim.
Aldığım notlar.
Yoksul evler, bayrağa sarılı şehitlerimiz.
Avaz avaz bağırıyorum:
“Bitsin bu acı, dinsin gözyaşı!”
Yere düşmüş, tekmelenmiş emekçi...
İş cinayetleri...
Gazetecilik, Meclis, bağımsız yargı...
Canımız acıyorsa, canımızı acıtıyorlarsa ne yapacağız.
Yere düşmüş Türk, Kürt, Türkmen, Alevi, Sünni, Ezidi, Arap, Süryani, Hıristiyan kadınlar, çocuklar, gençler, erkekler.
Yüreğimize saplanan hançer.
Acılardan acı beğen...

***

Umudun resmini çizmek o denli zor mu?
Ağaçlara, kuşlara bakmak...
Yağmur ve soğuk.
Sonra oturup düşünmek uzun uzun...
Sorular sormak...
Çağdaş demokrasinin en çok önemsenen niteliklerinden biri, çoğunluğun hiçbir koşul altında temel hak ve özgürlükleri tartışma konusu yapmaması ve azınlıkta bulunanların hak ve özgürlüklere saygılı olması...
Azınlıkta kalan görüşlerin ve muhalefet hakkının anayasayla güvence altına alınması niteliğini pekiştirmesi...
Başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı ve Helsinki Nihai Senedi olmak üzere, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin insan hakları alanında getirdiği standartların hayata geçirilmesi...
Bitmedi!
Çağımız demokrasilerinin vazgeçilmez koşullarından biri özgür medyanın varlığı...
Bütün yurttaşların özgür haber alma ve düşüncelerini yansıtma hakkını esas kabul etmesi...

***

Bu sözleri verenler gelmiş geçmiş tüm siyasal iktidarlardır...
Peki, bu verilen sözler tutulmuş mudur?
Ne gezer!
Umudun, umutsuzluğun, acının, sevincin yeşerdiği bahçelerde bir tuhaf yalnızlığın içinde kayboluyordu çocuklar.
Onlar geleceğimizin umut ışığıydılar oysa...
Gecenin kanat çırptığı ışıklı caddelerde görüyordum onları. Kimi kâğıt mendil satıyor, kimileri araçların camlarını siliyorlardı.
Tarihe not düşmek için yazıyorum...
“Herkes özgür olmadıkça kimse özgür değildir” özdeyişiyle yola çıkan iktidarlar verdikleri sözleri tutmuyorlardı.
Oysa o sözler gelmiş geçmiş tüm iktidarların en temel ilkeleri değil miydi?
Verilen sözler tutulmamıştı...
Temel insan hak ve özgürlükleri, insanlığın elde edilmesi yüzyıllar boyu süren kazanımlarıydı.
İktidar partisi sözcüleri ne diyorlardı:
“Bu özgürlüklerin düzeyi çağdaş bir toplum olmanın göstergesidir.”
AKP iktidarı bu sözlerle iktidara geldi 2002 yılında. Bu sözlerle destek aldı ve bugünlere geldi...
Denilen şuydu:
“Başta düşünce, ifade, inanç, eğitim, örgütlenme ve teşebbüs özgürlükleri olmak üzere bütün sivil ve siyasi özgürlükleri çoğulculuğun, barış ve uzlaşmanın temel koşulu olarak görüyoruz...”
Birlikte yüründü bu yollarda, yağmur altında...
Birlikte ıslanıldı...
Değil mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları