Hikmet Çetinkaya

Bu Devlet Nasıl Bir Devlet!..

08 Mayıs 2014 Perşembe

Devletimiz, hukukumuz, adaletimiz, yürütme, yasama, yargı, demokrasi, özgürlük, yaşam hakkı...
Bırak bunları gülüm bırak, cebine bak!
Yüzde 45 oy alan AK yüzler, kasalar, masalar, gemicikler...
700 bin liralık kol saati...
Bakan beye yakışır böylesi...
Faturayı boş ver!
Hayat böyle işte gülüm...
Alan razı veren razı ne var bunda!
Başını göğe kaldır bak uzun uzun...
Bulutlarla, kuşlarla örülmeliydi yaşam; kumlarla, çakıllarla, istiridye kabuklarıyla tümleşmeliydi aşk.
Abdülvahap El Beyati’nin “Ölüm ve Zaman” şiirinin dizelerinde Nâzım Hikmet’e gönderilen selam...
Ah gençliğim, son aşkım, ölüm fermanları, darağacında üç fidan...
Bir kadın ya da bir erkek yüreği; ana, baba, çocuk yüreği; silahlar, bombalar, biberli gaz...
Akşam sokaklara çöküyor baksana sevdam, bu saatlerde nasıl ağlanır gülüm...
Bir 90 yıl...
Cumhuriyetimizle yaşıt Cumhuriyet...
Geçen yıllar, ölümler, umutlar, hüzünler, acılar hepsi iç içe...
Ve bir şiir aklıma hemen gelen:
“Gülüm nasıl da yaşlandı
Paris
Oysa ben çocukluğumu yaşıyorum hâlâ
Uğraşım gezginlik ve türküler yakmak
Yeryüzünde tüm yalnızların akşamında.”

***

O yalnızlığın derin sularını bilirsin gülüm; 12 Mart’ları, 12 Eylül’leri...
Dinci kuşatmayı...
Gece yarısı baskınlarını, gözaltıları, işkenceleri, zindanları...
Gelmiş geçmiş tüm darbeleri...
Faili meçhul cinayetleri...
Zindanların cayır cayır yakılmasını, insanların diri diri ölmesini...
Uğur’u, Ceylan’ı, Necla’yı...
Bilirsin gülüm bilirsin!
Yeryüzünde tüm yalnızların akşamında, hüzünlü saatlerin içinde...
Çiçek kokulu odalarda uyuyan çocuklar...
Oğuldan telefon bekleyen analar...
Sınır boylarında Mehmetler...
Yakılan ormanlar, boşaltılan köyler...
Yakın tarih yazılmadı henüz!
34 tabutu taşıyan Uludereli analar, babalar, çocuklar, kızlar...
Afyon’da patlayan cephanelik, ölen çocuklar.
İyi dinle gülüm, mavişim, pamuğum...
Kökünden sökülmüş bir çınar yüreğimiz içindedir bizim.
Kavga bizim, sevda bizim, özgürlük bizim.
Bak rüzgârın geçidinde ağlıyor insanlık, birey olmanın mücadelesinde yenik düşmüş gibi...
Kalk ayağa mücadele et!
Yakın tarih yazacak bu olup bitenleri...
Korkma, sinme!
Dik dur!
Geçit verme demokrasi düşmanlarına!
Kardeşliği öğret!
Savaşa karşı gel, barış iste!

***

Cumhuriyet’in 82 sayfalık 90. yıl ekinde Eşber Yağmurdereli’yle birlikte çektirdiğimiz fotoğraf vardı...
İlhan Selçuk ve arkadaşlarla Cağaoğlu’ndaki binamızın terasında...
Eşber zindandan yeni çıkmıştı...
Önceki akşam Eşber, CNN’de Enver Eysever’in konuğuydu...
Enver, Eşber Yağmurdereli’ye şu soruyu sordu:
Deniz Gezmiş, Hüseyin ve Yusuf bugün yaşasalardı hangi safta olurlardı?”
Eşber’in yanıtı kurşun gibiydi:
“Herhalde kendilerini liberal sol olarak görmezlerdi!”
O anda aklıma kimler geldi kimler...
Anlatamam!
Sayıları o denli çoktu, bu köşeye sığmazlar...
Dönekler ordusu, irili ufaklıydı...
Daha düne dek cemaatin savunucusu, hizmetkârı olanlar bugün “Orduya da kumpas kuruldu” demiyorlar mı?
Utanmak yok!
Sıkılmak da!
İşte gülüm böyle geçiyor hayat...
Akşam yine hüzün yüklü sokakların üzerine düşüyor, neylersin!
Hüzün kuşu ağaçların dallarına konuyor...
Rüzgâr geçidinde nasıl ağlanır gülüm, nasıl!
Mavi bir bulut olsam bana sarılır mısın?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları