Hikmet Çetinkaya

Zorba Devlet...

04 Mayıs 2014 Pazar

Çocuklarımıza çoktan öğretmiştik, bunu anlamak istemediler...
Alacakaranlık
kuşağında yaşadık hep, anlatmak istedik anlamadılar...
Kahpeliğin, ahlaksızlığın, madrabazlığın göbeğindeydiler.
Rezildiler!
Darbeler onlar için “vatanı kurtarmak, terörü sonlandırmak içindi.”
Önce Deniz,
Yusuf, Hüseyin darağacında infaz edildi; sonra ’80’de yaşı büyütülerek asılan Erdal ve niceleri. Köleliğe boyun eğdiler!
Gelmiş geçmiş tüm darbelerin, iktidarların borazancılığını yaptılar.
Kuşaklar gelip geçti ama abilerini hiç aratmayıp yerlerini doldurdular...
Kaç gazetecinin öldürüldüğünü söylesem adlarını bile sayamazlar! İşkence görmüş, zindanlarda yatmış, yurtdışında sürgün hayatı yaşamış kaç gazeteci olduğunu sorsam tanımazlar.
Toplum olarak zaten kuşatılmışız, gazeteci ya da başka meslek sahibi.
Devletin kurum ve kuruluşlarına badem bıyıklılar yerleştirilmiş; TRT’de temizlik yapılmış, AA kadroları arındırılmış. Her şey düzene sokulmuş...
Medya patronları hizaya getirilmiş...
Bunlar yapılırken unutulan tek şey varmış, o zaten vardı ama olsun, anımsatıldı...
Çocuklarımıza çığlık atmayı öğretmek!
Bakan hanım öğütledi unutmamamız için!
Barbaros Bulvarı’nda hem annenin hem bebesinin çığlığını duyduk...
Polisler sormuş gaz yiyen çocuğun annesine:
“Ey kadın ne işin var senin dışarıda, otursaydın çocuklarınla evde!”
Oysa kadın çocuklarıyla birlikte zaten evinde yemişti gazı...
İnsan olmanın değerlerini unutmuş bir toplum!
Polis olmuş, siyasetçi olmuş, gazeteci olmuş, bilim insanı olmuş, şu olmuş bu olmuş, ne fark eder! Birey olamamış!

***

Bu ülke 90’lı yıllarda kan gölüne dönüşmüştü...
Uğur Mumcu, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı, Onat Kutlar...
Say say bitmez...
Güneydoğu’da öldürülen gazeteciler, çocuklar, insanlar, karakol baskınları, Mehmetler, dağlarda etkisiz hale getirilenler...
Eşref Bitlis’in uçağı düştü mü, düşürüldü mü?
İntihar ettiği söylenen albaylar!
Nice kıyımlar...
Bombalar, mayınlar...
Sivas, Gazi, Başbağlar...
2000’li yıllar...
Hrant Dink, Malatya Zirve Yayınevi...
Nerede “vur emri”ni veren ya da “büyük patron.”
Özgürlük Evi açıkladı, dün yazdım yineleyeyim:
“Basın özgürlüğü sıralamasında üçüncü dünya ülkeleriyle aynı yerdeyiz.”
Kaygı verici bir durum...
Çığlık atalım mı; zorba devlet diyelim mi?
27 Nisan e-muhtırasına alkış tutanlar, 12 Eylül ve 28 Şubat’a destek verenler “havuz medyası”nın şakıyan gülleri üstelik. Türkiye ileri demokrasiye geçmiş, dışa açılmış...
AKP çağdaşlığın, özgürlüğün simgesiymiş...
Vallahi yalakalığın böylesini hiç görmedim!

***

Siyasal İslamcının ılımlısıyla, köktendinci arasında benzerlikler çoktur...
İkisi de “cihatçı”dır, şeriat düzeninin gelmesi için çalışır. İnsani değerleri bilmezler...
Türkiye’de çocuklara taciz her yerde, kasabalardan kentlere uzanıyor.
Kadına şiddet aynı biçimde...
Pozantı zindanında yaşanan olaylardan haberiniz var mı?
Orada çocuklara hem şiddet uygulandı hem de tecavüz!
İnsana değer vermek için önce birey olacaksın, kulluktan kurtulacaksın.
Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’yi “zorbalık temeli”nde değil, “laik, demokratik, hukuk devleti” temelinde kurdu, o kısa ömründe pek çok şeyi gerçekleştirdi...
Genç denilebilecek yaşta yaşamını yitirdi...
Biz bunca yıl gerici-faşist iktidarların yönettiği bir Türkiye’de zorbalığa yenik düştük...
Evet Türkiye’de çocuklar, kadınlar şiddete ve tecavüze uğruyor, öldürülüyor...
İslamcı bir kafayla, insanlığa sahip çıkılmaz!
12 Eylül darbecilerinin getirdiği Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’yla ne demokrasi ne de özgürlükler gelir...
Lider sultası, demokrasi ve tüm özgürlükleri ortadan kaldırır, milletvekilleri korkar, Türkiye çığlıklar ülkesi olur...
Çocuklar, kadınlar, tüm insanlar çığlık atar ama kimse duymaz!..   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları