Olaylar Ve Görüşler

İddianameyi bekliyoruz

31 Ocak 2017 Salı

Cezaevlerinde haklarında hangi kanıtların bulunduğunu bilmeden aylardır yatan yüzlerce insan var. Ve biz avukatlar içinde ne olduğunu bilmediğimiz dosyalara dilekçeler koyuyoruz, belki uyar diye. Aslında tutuklanmıyorsunuz bir yerde tutuluyorsunuz. Tıpkı 11 Cumhuriyetçi gibi...

Artık tutuklamanın ne olduğu biliniyor. Gerçi şimdi terör, dış politika ve anayasa meselesi daha çok konuşuluyor ama kısa bir süreye kadar ve de yıllarca (Ergenekon, Balyoz, Oda TV kod adlarıyla anılan davalar nedeniyle) televizyon ekranlarında tutuklamanın ne olup ne olmadığı defalarca konuşuldu.

Tutuklama nedir?
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için biz de altını çizelim: Tutuklama bir yargılama tedbiridir. Ceza hükmü vermeden insanların cezaevlerinde tutulabilmesi için onun suçluluğunda kuvvetli belirtiyi gösteren delillerin de bulunması yeterli değildir. Tutuklanmadığında haklarında toplanmamış delil varsa onların karartılmasının, ortadan kaldırılmasının önlenmesi için, kaçacağını gösteren belirtiler bulunuyorsa, kaçmasının önlenmesi için ve ancak bu durumda tutuklamaya başvurulabilir. Örneğin, Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, hakkında tutuklama maksadı ile yakalama kararı çıkarıldığını öğrenir öğrenmez ülkesine dönmüş ise, avukat Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör yeri belli yurdu belliyse ve kaçacağını gösteren somut şüphe yoksa tutuklanamaz. Bir profesör dersini verirken, gazeteci yazısını yazarken, karikatürünü çizerken, gazetesini çıkarırken yukarıda yazılı koşullar yok ise masasından alınıp palas pandıras hapse sokulamaz.

Yargısız infaz
Peki, tüm bunlara rağmen ve ortada hiçbir tutuklama nedeni yokken bir terör savcısı istedi diye, bir sulh ceza hakimi hemen tutuklama kararını bastırırsa ve arkasından bir de o savcı tarafından gizlilik kararı verilip dosya savunmaya kapatılırsa ve bu, o ülkenin tüm adliyelerinde aynı yoğunlukta olursa bunun adı nedir? Söyleyelim: Yargısız infaz.
Yargısız infaz, çok uğursuz bir hali adlandırır. Otoriter, totaliter ve faşist rejimlerin gidişatının ilk sinyalleri, hukuka aykırı tutuklamak suretiyle yapılan yargısız infazlarla verilir. Yargısız infazlar, medya otosansürüne yol açan gazeteci, yayıncı tutuklamaları ile başlar, sokak arası insan avlarıyla devam eder. Tedavide geç kalınırsa hastalık, geç etkilerini bazen iki üç nesil devam ettirebilir.

‘Tutulanlar’
Ve biz oraya doğru koşar adım gidiyoruz. Terör savcıları ile sulh ceza hâkimleri iktidar medyatörlerinin işaret ettikleri muhaliflerin çoğunu daha bugünden, tutuklamak suretiyle enterne ettiler. Gizli kapalı hiçbir yanı olmayan dosyalarla ilgili gizlilik kararları verdiler. Adliyelerin en üst katlarında kendilerini görünmez, soru sorulmaz kıldılar. Cezaevlerinde haklarında hangi kanıtların bulunduğunu bilmeden aylardır yatan yüzlerce insan var. Ve biz avukatlar içinde ne olduğunu bilmediğimiz dosyalara dilekçeler koyuyoruz, belki uyar diye. Yani aslında tutuklanmıyorsunuz bir yerde tutuluyorsunuz.
Artık şu anlaşıldı: Terör savcıları ile anlaşan sulh ceza yargıçlarının birlikte örmüş oldukları bu tutulma duvarı, ayda bir verilen şablon tutukluluk halinin devamı kararlarına yapılan şablon itirazlarla aşılamayacak. İçinde bulunduğumuz rejim, olağanüstü hal rejimini çok aşmış durumda.

İki olumsuz karar
Tam da “Ama hukukta çare tükenmez, Anayasa Mahkemesi var, anlı şanlı 2010 referandumu ile getirilen Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı denen bir hak var. Nitekim Balyoz, Ergenekon, Can Dündar/ Erdem Gül kararları var, Anayasa Mahkemesi gerçekten de hukuk üretiyor” derken iki olumsuz haber geldi. Birincisi, 15 Temmuz’dan birkaç gün sonra tutuklanan Anayasa Mahkemesi’nin iki yargıcı ile ilgiliydi. Tutuklama üzerine Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu toplandı ve onların tutuklanmasıyla ilgili olarak oluşturulan dosyalarını incelemeden, “sosyal çevre bilgisi” denen bir kıstasla görevden attı. İkinci haber ise Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan’dan geldi. Aslan, “15 Temmuz’dan itibaren önümüzde 80 bin dosya birikti. Benim yargıçlarım süpermen değil” dedi. Yani galiba yalnızca bize mahsus bir deyiş olan “Türkiye’de deniz bitti” haline ulaşmış olduk.
Hukukta çare tükenmez diyorsak önümüzde tek yol kaldı: AİHM. Ancak AİHM zaten 15 Temmuz’dan önce tıklım tıkıştı. Önünde yedisekiz yıldır bekleyen pek fazla dosya var. Üstelik yalnızca Türkiye’ye değil 800 milyonluk bir Avrupa nüfusu da onun eline bakıyor. Şimdiden Anayasa Mahkemesi kararını beklemeksizin AİHM’ye giden pek çok dosya var. Türkiye yalnızca kendi hukuk düzenini değil AİHM’yi de çökertme yolunda hızla ilerliyor.

İddianameyi bekliyoruz
O zaman terör savcılarının bir an önce ellerindeki soruşturmaları bir iddianameye bağlayıp davalarını ağır '63eza mahkemelerine açmaları gerekiyor. Yaşanan bu hukuk trajedilerini ancak ağır ceza mahkemelerinin çözeceğine inanıyorum. Nitekim önümüzde Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay örneği var. Bu dava açılmasaydı, ilgili terör savcısı ile ilgili sulh cezalar önünde hâlâ tutuklu bekleyeceklerdi. Evet Cumhuriyetin her gün tekrarladığı gibi iddianameyi bekliyoruz. Hem de çok ivedi.  

ERGİN CİNMEN
Avukat



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları