Hikmet Çetinkaya

İnanırım İnanmam, Sana Ne!..

29 Nisan 2014 Salı

Birkaç gün soluk almak için gittik ve döndük yine İstanbul’a...
Biraz dağ havası, biraz deniz...
İlkyaz çoktan gelmiş Ege ve Akdeniz kıyılarına.
Gün doğumunu da izledik, günbatımını da...
Eh, siyaset bildiğiniz gibi, seçilenler seçilmeyenler, didişmeler.
En çok da CHP’de... Neyse fazla dokunmayalım...
Hayat her şeye karşın güzel, yaşamak güzel kardeşçesine...
Kardeşliği bozmak için, inananlar - inanmayanlar diyenler de var elbet...
Kim konuşabilir?
Başbakan Erdoğan!
Önce Konya, ardından Kayseri, haşhaşilerin inanmayanlarla, yani CHP ve MHP’yle birlikte olması falan. Pensilvanya’ya gözdağı verişi, aslında “sıkıysa Türkiye’ye dön” çağrısı yapması.
Bunu da Fethullah Gülen düşünsün!

***

Ayrımcılık RTE’nin genlerinde var mı yok mu bilmem ama bu siyaset anlayışı toplumu geriyor...
Bu gerçeği büyük kentlerde göremezsiniz, ancak küçük yerleşim birimlerinde, kasabalarda, köylerde görme olasılığınız var. RTE’nin “inananlar - inanmayanlar” tanımı hiç doğru değil, açık açık ayrımcılık, anayasal suç üstelik.
Devletimizin bir anayasası var, orada “uluslararası hukuk” yaşam biçimi olarak görülüyor. Özetle şu:
“İç hukuk üzerinde bir evrensel hukuk.”
Hem iç hukukumuz hem de “evrensel hukuk” ayrımcılığı suç saydığına göre...
Üstelik, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’a karşı siyasal iktidarın gösterdiği tavır!
Peki, bunun sonu nereye varacak?
Türkiye laik demokratik bir hukuk devleti mi olacak yoksa İslam devleti mi?
Bu ülkede kendi çocuklarına dokunulmasın, istediklerini yapsınlar diye yasalar yapılacak, yargıyı, polisi darmadağın edecek, vicdan sahibi kalemler, siyasetçiler bunları görmeyecek, kuzu kuzu yerinde oturacak!
Bunun adı da demokrasi, özgürlük, hukuk olacak, medya suçlanacak, patronlara gözdağı verilecek.
Benin dinim, ırkım, inancım, mezhebim, dilim; kime ne?
Sen kendi çocuklarını koru, Berkin’i, Burak Can’ı, Ali İsmail’i, polis Ahmet’i koruyama...
Bir yanda acılı analar, babalar, kardeşler, bir yanda sizin çocuklarınız...

***

Devlet bizi dinlerken, zindanlara atarken “hukuk devleti”, aynı devlet sizin çocuklarınızı, bakanlarınızı dinlerken, zindana gönderirken “paralel yapı, haşhaşi, çete” öyle mi?
12 yıldır iktidar olan sizsiniz, başka bir parti değil...
O polisler, yargıçlar, savcılar dün de vardı bugün de varlar, değişen ne ki?
Başbakan çok şey biliyorsa -elbet biliyor- açıklasın öğrenelim.
Kimler, nasıl dinlenmiş?
Hanefi
Avcı, Devrimci Karargâh örgütü üyesi nasıl olmuş?
Avcı, yıllar
önce işkence yaptığı kişilerle nasıl aynı davada yargılanmış?
Şu haşhaşiler, çeteler, Fethullah Gülen TSK’ye, polise, yargıya nasıl sızmış, paralel yapıyı kimlerle kurmuş?
Hrant Dink cinayeti nasıl işlenmiş, öncesinde sonrasında neler olmuş?
Faili meçhul cinayetleri görmezden gelen, önlem alamayan bir istihbarat örgütü olur mu?
Olmuş! En somut örnek Hrant Dink, Malatya Zirve Yayınevi, Rahip Santoro, Hablemitoğlu cinayetleri...
Gezi’de öldürülen gençler!
O zaman hukuk devleti değil miydik?
Yaşam hakkını alanların arkasındaki güç, büyük patron bulundu mu?
Bunlar AKP iktidarında oldu...
Niçin aydınlanmadı, salt tetikçiler bulundu...
Devlet niçin göz yumdu cinayetlere?

***

İnananlar - inanmayanlar! Dindarlar - dinsizler!
Sünniler - Aleviler! Haşhaşiler - Tayyipçiler! Bir ülkede yargı erki siyaset alanlarına taşınırsa, ayrımcılık yapılırsa, huzur ve güven ortamı kalmaz...
Kahvehaneler bile ayrılır köylerde, kasabalarda...
Türkiye bunları yaşadı!
Acılar ülkesi olduk, umutlarımızı değil hüzünlerimizi çoğalttık!
Çoğaltıyoruz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları