Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Sarı Güllerle, Kelebeklerle Veda
“Üç kitap okumadıysan, bu kadar büyük bir yazarı uğurlamaya hangi ahlaki cesaretle geliyorsun?”
Meksiko kentinde Gabo için düzenlenen törende en ön saftaki Meksika Devlet Başkanı Pena Nieto’ya karşı atılan sloganlardan biri buydu…
Meksikalı gençler; bir kitap fuarında kendisine yöneltilen “Sevdiğiniz üç kitap adı nedir?” sorusunu kem küm ederek karşılayan ve bu entelektüel soru karşısında nefesi kesilip nutku tutulan Meksika devlet başkanını işte böyle protesto ettiler!
Demek ki sanat ve kültüre, okumaya alerji duyan “kara cahil siyasi sınıfla” yönetilen tek bahtsız ülke biz değiliz. “Gelişen piyasalar” olarak tarif edilen coğrafyanın kaderi bu: Dünya edebiyatından tek eser adı telaffuz edemeyen “başkan babalar”la yönetilmek…
Marquez, kendisini “üç roman adı dahi hatırlayamayan” bir başkanın ebediyete uğurladığını hissetiyse, öbür taraftan gülümsemiştir. “Tam” demiştir, “Eserlerimde anlatmaya çalıştığım büyülü gerçekçilik buydu! Büyük bir yazarı, kara cahil bir başkanın, övgülerle uğurlaması!”
Küller paylaşılamıyor
Marquez’in cenaze töreninden TV’de izlediğim sahneler, artık bir “küresel gösteri”ye dönüşen “büyülü gerçekçiliğin” en uç örneğiydi.
Kolombiya-Meksika arasında “yazarın küllerini paylaşamayan” iki Latin Amerika ülkesi başkanı aralarındaki rekabet dozunu fazla açık etmeden resmi törene başkanlık etti.
Meksiko kentinin, büyük yazarları ve sanatçılarını uğurlayan Güzel Sanatlar Sarayı’nda “sarı güller ve sarı kelebekler” arasında sahnelenen törene; hayranların da dışarıda aynı şekilde Marquez’in “uğur ve tutku” simgesi olan kelebekler ve gülleriyle katıldığını gördük ve tabii derhal kendi başına artık bir efsane olan Yüzyıllık Yalnızlık’ı hatırladık…
“Kelebekler”, Yüzyıllık Yalnızlık kahramanlarından Mauricio Babilonia’ya âşık olan Meme’ye bir göndermeydi.
Mauricio’yu her görüşünde etrafında “sarı kelebekler” uçuştuğunu fark eden Meme; romandaki bu “kelebek” olayına kendisini öyle kaptırmıştı ki bir noktadan sonra nerede “sarı kelebek” görse akabinde hemen sevdalısıyla karşılaşacağını biliyordu...
“Sarı kelebek” başka deyişle Marquez-severler için aşk, heyecan, tutku, yüreğin pır pır etmesi, midenin kasılıp ayakların yerden kesilmesiyle aynı anlama geliyordu.
“Sarı güller” ise yazarın uğur simgesi idi. Her yıl, doğum gününde ceketinin yakasına “sarı bir gül” iliştiren Marquez; “güllerini” taşıdığı sürece kendisine bir şey olmayacağını düşünüyordu.
‘İnsanlar neden beni seviyor?
’ Törenlerdeki “büyülü gerçekçiliğin” en Marquez’vari örneği ise yazarın Kolombiya’daki doğum yeri Aracataca’da yapılan külsüz ve tabutsuz “sembolik cenaze töreni” oldu.
Yazarın uzun yıllar yaşadığı Meksika’dan “ölümsüzlüğe yolcu edilmesini” hazmedemeyen Aracatacalılar, geri planda kalmak istemedikleri için içi boş da olsa sembolik bir “cenaze külü kutusu ardında artık burada müze olan yazarın evinden kentteki San Jose kilisesine kadar bir cenaze yürüyüşü düzenledi ve kilisedeki törenden sonra gene sarı kelebekler, sarı güller arasında gerisin geri yazarın evine yürüdüler.
Bir Marquez romanından çıkmış gibi duran sahnelere baktıkça yazarın aslında bizzat kendisinin romanlarındaki karekterler denli öz bir “büyülü gerçekçilik” ürünü olduğunu düşündüm.
Tezatlar ve düş gücünün damga vurduğu törenin öznesi olan yazar için anlatılan son anekdotlardan biri şöyleydi örneğin: Son dönemde artık Alzheimer hastası olan Marquez; karısı ile her sokağa çıktığında gene okurlarının tezahüratına uğruyormuş: Kendisine ne olursa olsun dokunmaya çalışan, imza talep eden, “Merhaba” demek için sıraya giren hayranlarının ısrarlı ilgisi karşısında gerçekte artık kim olduğunu hatırlamayan Marquez, bir keresinde karısına dönüp sormuş:
“İnsanlar niye beni bu kadar seviyor?”
Marquez öteden beri aslında hep “Neden yazıyorsunuz?” sorusunu; “İnsanlar beni daha çok sevsinler diye!” şeklinde yanıtlardı.
Ancak her “yazı yazan” ve kendi tecrübemizden biliyoruz ki her “Nobel alan yazar”
Marquez gibi sevilmiyor. Marquez’i bu denli sevilir kılan öğe eserlerine “şiir” getirmiş olması…
Yazarın ölümü vesilesiyle 1971 yılında yapılmış olan tarihi bir TV röportajı izledim. Röportajı yapan Marquez. Röportaj yaptığı kişi ise başka büyük Nobelli bir isim olan Pablo Neruda.
Neruda, “1971 Edebiyat Nobeli”ni yeni almış…
Ödülün şerefine Neruda, o yıllarda yaşadığı Paris’te dünya edebiyatının önde gelen isimlerini bir araya topluyor. Marquez de o isimler arasında ama henüz o daha “Nobel” almamış. “Yüzyıllık Yalnızlık”ı yeni yazmış. Başkan Babamızın Sonbaharı üzerinde çalışıyor…
Latin Amerika edebiyatının iki dev ismi “roman ve şiir” farkını tartışıyorlar. Söyleşide Marquez, kendisini “özgün” yapan farkı anlatıyor. “Ben” diyor; “Hiçbir zaman girift ‘anlatım teknikleri’ peşinde olmadım. Yakalamak istediğim tek şey, ‘şiir diliydi’. Romanlarımı hep ‘şiir diliyle’ yazmaya çalıştım…”
“Gabo”, sarı güller ve kelebekleri insanlığa işte böyle miras bıraktı.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!