Hikmet Çetinkaya

Adalet zulme direnmektir...

06 Aralık 2016 Salı

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun görkemli geçen Adana mitinginde söylediklerini bir yere not edin:
Adalet zulme karşı direnmek demektir. Devlet akılla, irfanla, bilgiyle yönetilir; devlet kinle intikamla yönetilmez.
Bir toplum düşünün, ölümlerle yatıyor ölümlerle kalkıyor.
Ölümlerle, acılarla, hüzünlerle akıyor hayatın suyu...
En son yaşadığımız Aladağ’daki facia yüreklere düşen ateş. Kız çocuklarımız cayır cayır yandı. Onların çığlıkları, canlarını kurtarmaya yetmedi.
Çıktılar, bu faciaya “kader” deyip üstünü örttüler.
Türkiye’de çocuklar ölüyor göz göre göre. Tarikatlara teslim edilmiş bir eğitim sistemi. Bunun yanı sıra nefret sarmalı. Ölen ölür kalan sağlar bizimdir zihniyeti.
Adalet yüce bir kavram değil midir?
Kılıçdaroğlu bu konuya değindi:
Çünkü adalet mülkün temelidir. Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı hepimizin üstüne titremesi gereken kavramlardır.
İşte bunun için adalet zulme direnmektir. Zulme direnmenin bir bedeli var.
Bu yüzden tarihin sayfalarını ara sıra karıştırmak gerekir.
Bir toplum, bir ulus, geçmişinden kopuk yaşayabilir mi?
Osmanlı tarihine Cumuhuriyetin kuruluşundan sonra sahip çıkılmaya başlandı; 1923’ten öncesinde bu yolda çabalar yok denecek kadar azdı.
Bir insanın kültürüne, geçmişine, tarihine, yeraltı ve yerüstü hazinelerine, kentlerine, denizlerine, göllerine, doğasına, eski sanatlarına ilişkin neyi varsa o konuda bilinçlenmesi birinci koşuldur.
Aydınlanma çağına, adalete, hukukun üstünlüğüne inanmayan, adalet için direnmeyen toplumlar geçmişinden kopuktur.
Cumhuriyet devrimi bizi geçmişimizden koparmıyor; geçmişimize bağlıyor...

***

Yaşanan ölümleri, acıları, hüzünleri “kader” olarak niteleyen toplumlar, baskıyı, şiddeti, yargı bağımsızlığını, yasakları görmezden gelir.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adana’da Uğur Mumcu Alanı’nda yaptığı konuşma, yaşadığımız günlerin acısının yüreklerde bıraktığı izdir ve önemlidir...
Türkiye Cumhuriyeti’ni, laik, demokratik, sosyal hukuk devletini korumak toplum olarak bizim görevimizdir.
İnsan ilişkilerinin toplumdaki ruhsal dokusu Kral Hieron’un tacı gibidir; girintili çıkıntılı, işlemeli, bükümlü, inişli çıkışlı, sarmallı, dolambaçlı.
Hesaplamaya ya da hesaplaşmaya kalkarsanız, tarikatlarla iş tutarsanız, onlara her koşulda siyasal çıkarlarınız için kol kanat gererseniz, yurtları da ele geçirirler, yargıyı da, Emniyeti de.
TSK içinde sinsice yuvalanırlar...
FETÖ’cü çeteler tam 40 yıl bu devletin gözleri önünde devletin en duyarlı kurum ve kuruluşlarında örgütlenip 15/16 Temmuz’da alçak, kanlı kalkışmayı yapmadılar mı? TBMM’yi, polis karargâhını bombalamadılar mı?
Girintili, çıkıntılı, sarmallı bir hayatı yaşamak zordur...
O yüzden adalet, hak, hukuk isteyeceğiz, temel hak ve özgürlükleri savunacağız.
15 Temmuz’da darbecileri görüp tanıdık...
Oysa onlar içimizde yaşıyorlardı bizim... Devlet olanaklarıyla okumuşlardı... Tarikatın gücüyle sinsice o kadrolara yerleştirilmişlerdi...
Hep korunup kollandılar, çete başı Fethullah Gülen’e 2012 yılında “Bu hasret bitsin, artık yurda dön” dediler...
Ya 15/16 Temmuz’un ardından ne dediler?
Kandırıldık?

***

Silivri’de tutuklu 10 yönetici ve yazar arkadaşımızdan Kadri Gürsel, çizerimiz Musa Kart, vakıf yönetim kurulu üyemiz avukat Bülent Utku, CHP’li Erdoğan Toprak aracılığıyla mesaj gönderdi Aladağ faciası için:
Kızlarımızı yakan ateş koğuşumuza düştü...”
Hülya ve Oktay Uygun İcra Kurulu Başkanımız Akın Atalay’ı yazdı...
Harika bir yazıydı...
Akın, asıl mahpusluk gurbetliktir bilirsin!
Bizden de Silivri’ye selam!”
Hele Murat Sabuncu’nun oğlu Muratcan Sabuncu’nun OHAL yasakları yüzünden babasına mektup yazamadığı için, yazdığı açık mektup! Beni hayli hüzünlendirdi.
Ya sizi?
Ve Sedat Pişirici’nin 36 yıllık arkadaşı Hakan Kara için yazdığı yazı...
Duygularım karmakarışık...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları