Çiğdem Toker

Büyük suskunluk: Ergene kanser haritası

27 Kasım 2016 Pazar

Dr. Bülent Şık, gıda mühendisi. Beş gün öncesine dek Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim üyesiydi. Son KHK ile ihraç edildi.
Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nin kuruluşunda emeği büyük olan Şık’ın “suçu”, Barış Bildirisi’ne imza atmak. İhraca cevabı şöyle:
Barış bildirisine imza atmakla, Ergene veya Dilovası’nda yaşayan insanların yediği gıdalarla kanser yapıcı kimyasallara maruz kalıp kalmadıklarının araştırılması işi arasında, benim açımdan hiçbir fark yoktur. Her ikisi de kamu yararını, bu toplumun sağlığı ve esenliğini korumak adına yapılmıştır.”
Şık, hikâyesini bianet’e yazdı. Biliriz, şahsi hikâyeler bazen memleket gerçeğinin ta kendisidir. O yazıda “sessizliğin şiddeti”nden bahsediyor. Şiddetin sadece devletten gelmediğini; dile, gündelik hayata, politik tutumlara sinen toplumsal şiddetin varlığına işaret ediyor. Ülke sorunlarına dair okuyup yazan onca akademisyen varken, niye “bazılarının” ihraç edildiği sorusunu tam da buradan yanıtlıyor. “Devlet ile vatandaşı arasındaki sessizlik anlaşmasını çiğnememiz, dile getirilmemesi gereken bir konuda söz söylemiş olmamızdır. Bu ülkede gerek geçmişte gerekse günümüzde devlet şiddetiyle mağdur edilmiş insanlar hakkında bir söz söylüyorsanız; resmi söylemin dışına çıkıp geçmişin acıları ile yüzleşmekten, geçmişle barışmaktan ya da barış dolu bir geleceğin mümkün olduğundan söz ediyorsanız başınızın derde gireceği kesin gibidir.”

Bakanlık neden açıklamıyor?
Şık, kanser vakalarının en sık görüldüğü Ergene Nehri havzası ile Kocaeli Dilovası bölgesinin kanserojen madde kirlilik haritasının çıkarılmasını amaçlayan Sağlık Bakanlığı araştırma projesinde yer aldı.
Bölgede yetişen gıdalardan alınan binlerce örnek üzerinden on binlerce analizi işini organize etti. “Kocaeli, Antalya ve Ergene Havzası İllerinde (Tekirdağ, Edirne, Kırklareli) Yetiştirilen Gıdalarda ve Sularda Çevresel Kirleticilerin Belirlenmesi” başlıklı proje bitti. Şık, çalışmanın bütün bulguları hakkında açıklama yetkisinin Sağlık Bakanlığı’nda olduğunu söylüyor. “Etik kodları çiğnememe adına detayları açıklamayacağını ancak halk sağlığı açısından çok önemli bulgular olduğunu” söylüyor.

Sebep şirketleri korumak mı?
Halk sağlığı adına Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a buradan hemen soralım.
Bu kapsamlı araştırmanın sonuçlarını açıklamayı düşünüyor musunuz?
Araştırma sonuçlarının bugüne dek açıklanmamasının nedenleri tam olarak nelerdir? Bölgede faaliyet gösteren sanayi kuruluşları, sorumluluklarını yerine getirmesi konusunda uyarıldı, gerekli yaptırımlar uygulanmış mıdır?

Başkanlık ekonomiyi bozuyor
Başkanlık rejimi öngören anayasa değişikliği yolda. Bakmayın siz, adının “Cumhurbaşkanlığı” diye takdimine. Toplumsal alerjiyi düşürmeye dönük, kötü bir makyaj bu isim.
Başbakan Binali Yıldırım, 24 Kasım gecesi TRT1 -TRT Haber ortak yayınındaydı. Mutfaktaki anayasa teklifine dair epeyi ayrıntı verdi.
Referandumda onay alırsa, bütçeyi Meclis’e, Maliye Bakanı değil artık Cumhurbaşkanı sunacak mesela. Başkanlık, ekonomik istikrara da ilaç niyetine pazarlanıyor. Neyse ki, bu konuya ciddi çalışıp kafa yoran, bilimsel veri üreten akademisyenler var da başkanlığın ekonomiye ilaç filan değil toksik etki yaptığını görebiliyoruz.

119 ülkenin ekonomik verileri
Prof. Dr. Gülçin Özkan, İngiltere’deki York Üniversitesi’nde. Richard McManus ile birlikte yaptıkları çalışmanın adı; “Başkanlık Rejiminin Ekonomi Üzerine Etkileri”. 199 ülkenin, 1950-2015 arası ekonomik verilerini analiz edilmiş. Buyrun bazı bulgular:
- Başkanlıkla yönetilen ülkeler, parlamenter sistemle yönetilen ülkelere kıyasla, tutarlı olarak daha kötü bir ekonomik performans sergiliyor.
- Başkanlık sistemi olan ülkelerde ortalama yıllık büyüme, parlamenter rejimlere göre 0.6 ile 1.2 arası daha düşük. Enflasyon, ortalama 6 puan daha yüksek gözlemlenmiş. Gelir dağılımı sonucu daha dramatik: Başkanlık sistemi, parlamenter sisteme göre, yüzde 16-20 arası daha bozuk gelir dağılımına yol açıyor.
Çalışma, bu sonuçlarda; siyasal ve kurumsal faktörlerin etkisini de araştırmış. Siyasi ve sivil muhalefetin zayıf olduğu, hukukun üstünlüğü ilkesinin hâkim olmadığı ülkelerde, başkanlık rejiminin olumsuz etkilerinin ağırlaştığı saptanmış.

SİCİL NOTU
Sarraf şirketinde sermaye artırımı
New York’ta yargılanan Rıza Sarraf’ın küçük hissedar olduğu Arkla Otelcilik şirketi, sermaye artırımına gitti. Sarraf’ın turizm yatırımı için kurduğu şirketin sermayesi, 100 milyon TL’den 135 milyon TL’ye çıkarıldı.
Karar 22 Kasım 2016 tarihli Ticaret Sicil gazetesinde yer aldı. Sermaye artırımı sonrasında büyük ortak Şeyda Eromi’nin hissesi 129 milyon TL oldu. Rıza Sarraf’ın hissesi 6 milyon TL’de kaldı. Böylece Arkla Otelcilik’te iki ayda iki artırımla şirket sermayesi iki katın üzerine çıkmış oldu. Şirketin 30 Eylül’deki olağanüstü genel kurul toplantısında da 60 milyon TL sermaye, 100 milyon TL’ye çıkarılmıştı.

İş işten geçtikten sonra TL
Dolardaki artışın, AKP hükümetine esaslı bir ders verdiği anlaşılıyor.
Başbakan Binali Yıldırım’ın TRT1’de açıkladığına göre, artık yeni sözleşmeler TL ile yapılacakmış.
Hepimize geçmiş olsun. İnsan gerçekten hayret ediyor. İki nedenle:
- Dolar üzerinden imzalanan ve halktan gizlenen bütün o Yap-İşlet- Devret sözleşmeleri, TL’nin en değerli olduğu yıllarda imzalanmıştı.
- Hazine’ye en fazla yük getiren iki büyük projenin ikisi de imzalandığı sırada bugünün Başbakanı Yıldırım, Ulaştırma Bakanı’ydı.
Buyrun:
- Osmangazi Köprüsü: Otomobil başına geçiş ücreti 30 dolar (35’ti).
(Günde 40 bin araç geçiş garantisi – 2035 yılına kadar.)
- 3. Boğaz Köprüsü: Otomobil başına geçiş ücreti 3 dolar.
(Günde 135 bin araç geçiş garantisi -2026 yılına kadar.)
Bunun daha 3. havalimanı talep garantileri var, devletin hasta garanti ettiği şehir hastaneleri var. Varoğlu var.
Küçük bir detay daha: Dolar üzerinden yapılan bu geçiş ücretleri, YİD sözleşmelerine göre Amerika’daki TÜFE’ye göre artacak. On yıllarca.
Evet, artık sözleşmeleri TL üzerinden yapabilirsiniz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları