Hikmet Çetinkaya

Hukuk nerede?

19 Kasım 2016 Cumartesi

Başını göğe kaldırdı, bir süre gözlerini yumdu, yıllar önceyi anımsadı...
Bir hastane odasını düşündü. Bir zaman tünelinden geçiyor gibiydi.
O hastane odasında saçlarına kır düşmüş adam, Alman şairi Karl Krolow’un dizelerinde geçmiş zaman fotoğraflarını görür gibi oluyordu.
Az önce ameliyattan çıkmıştı...
Yine gökyüzü güneşliydi dün sabah gibi...
Gökyüzü sıkılmış bir yumruk, gökyüzü kanayan bir ırmak, gökyüzü hüzün, özlem, hayattı insan için.
Şafağın günbatımıyla birleşen dokusu nedense yıllar önce acıları mavi bir çizgide yürüyordu bugün nasılsa öyle.
Odysseus gibi bir gölge laternaların tekdüze havalarıyla oynaşırken, özürlüğe açılan tüm kapılar kapanıyor, düşler ormanında alçakların çığlık çığlığa kaçışları ansızın karşıma çıkıyordu masallarda.
Yaşamın burukluğu o düşsüz uykularımızı deliyor, varsayılan bir anayurdun yani İyonya’nın denize inen yeşil vadilerinde zeytin dalı barışın simgesi oluyordu.

***

Aslında sözün bittiği yerdeyiz.
Başımız dik, onurlu.
Temel hak ve özgürlüklerin, laikliğin, aydınlanmanın savunucusuyuz...
Akın Atalay’ın o sözleriyle devam edelim:
Yayımlanan manşetler ve köşe yazılarıyla ilgili, 30 yıllık bir avukat olarak öğrendiğim bütün bilgilerin ve kanun okumalarımın yanlış olduğunu gördüm.
Bana öğretilen hukukta ve okuduğum metinlerde, yayın yoluyla işlenen bütün suçlarda, ceza sorumluluğunun kimlere ait olduğu açık ve net olarak bellidir. Anayasa ve Türk Ceza Kanunu’nda ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi vardır.
Dolayısıyla ne üretilmesinde ne oluşumunda ne de yayımlanmasında herhangi bir dahlim, yetkim olmayan ve kanunen de sorumlu tutulmam mümkün olmayan konularda açıklama yapmak durumunda olmadığımı düşünüyorum. Bu şekildeki bir suçlama Türkiye’nin yaşadığı talihsiz dönüşümün sonuçlarıdır.”

***

Akın Atalay, usulsüz yapıldığı iddia edilen 18 Şubat 2014 tarihli Cumhuriyet Vakfı seçimlerine ilişkin ise “Bu suçlamayı hayretle karşılıyorum. Tüzel kişilerin genel kurullarının yapılması, genel kurullarda toplantı yeter sayısının olup olmadığı, normal koşullar altında savcılıkların ve ceza hukukunun ilgi alanında değildir.
Toplantılarda usulsüzlük ya da kanuna aykırılık olduğu iddiasında olan ilgili kişiler varsa bu iddiasını ya sulh hukuk mahkemesi önüne ya da asliye hukuk mahkemesi önüne getirir. İlgili hukuk mahkemesi iddiayı sabit görürse genel kurulu iptal eder. Bütün yaptırım bundan ibarettir” dedi.
Vakıf seçimlerinin, savcılık aracılığıyla ceza hukukunun ilgi alanına sokulduğunu, savcılığın, bu iddia üzerine, “mal bulmuş Mağribi” gibi saldırdığını aktardı.
Hedefin kendisi veya 9 yazar ve yöneticimizden öte “yargı alet edilerek Cumhuriyet gazetesini birilerinin eline vermek olduğunu” belirtti.
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün söz konusu seçimin usulüne uygun olduğunu bildiren raporunu anımsatan Atalay, “İddianame ortaya çıkınca, eğer susturulmazsak, bu konuda söyleyeceğimiz çok şey olacaktır.
Herhangi bir kişinin seçimde seçilmemesi tasfiye olarak nitelendiriliyor. O toplantıya katılan ve bu soruşturma dosyasında şikâyetçi olan bir kişiyi seçmeyen Alev Coşkun ve Mustafa Pamukoğlu hakkında herhangi bir soruşturma yapılmamaktadır. Aynı eylem nedeniyle farklı uygulama söz konusudur” dedi.

***

Silivri’de yatan sevgili arkadaşlarım.
Mangal yürekli dostlarım...
Çalmadık, çırpmadık!
Alnımız açık!
O yüzden bağrımızda gecenin billurları uyanır. Onlarla dolaşırım. Savunurum. Deniz gülünde durur.
Hepinizi kucaklıyorum, hepinizi...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları