Hikmet Çetinkaya

Ne Utanmak Kaldı Ne Sıkılmak!..

16 Nisan 2014 Çarşamba

Yediler yediler doymadılar...
Kasalar doldu yetmedi... Vakıf üzerinden milyonlar geçti, bana mısın demediler...
Ne diyeyim, Allah gözünüzü doyursun!
Onlar için adalet, hukuk, demokratik devlet, şu bu hepsi ama hepsi geçersiz...
Oğullar, kızlar, hısım akraba hepsi bir arada.
Gemiciler, vakıfçılar, paracıklar!
Arap şeyhleri, Boğaz manzaralı villalar.
Dokunan yanıyor, aman kıyıdan geçmeyin, yandaşlara dokunmayın, üzerinize çullanırlar.
Yaza yaza bıktım şu bataklığı...
Baştan aşağıya kadar pislik, ikiyüzlülük, sahtekârlık...
İşleri güçleri haram yemek!
Bu ne biçim dindarlık?
Bakanlar, fezlekeler, bağımsız yargı, altınlar, 700 bin liralık kol saatleri...
Polisler, savcılar!
Ülke nasıl pis kokuyor biliyor musunuz?

***

1 milyon Suriyeli Türkiye’nin dört bir yanında...
Günün her saati Şişli, Mecidiyeköy’de Suriyeli çocuklar, genç kızlar dileniyor...
Her yerde onlar!
Hani koruma altındaydılar, kalacak yerleri vardı?
Bir karışık duygu!
Yaşananlar!
Çalanlar, çırpanlar!
Oğullar, oğulcuklar!
Alkışlayın sultanı yoksullar, işsizler, dindarlar...
Bakın siz geri kalmayın, köşe dönücüler, fırıldaklar...
Gün sizin gününüz!
Fırsat bu fırsat!
Kanun devleti mi geliyor, hukuk devleti mi elden gidiyor...
Aldırmayın sakın!
Size ne?
Doldur kepçeyi, yükle kasayı...
Keyfine bak!
Bak darbe önlenmiş ama darbeciler ortada yok!
Asıl darbe dediğin, ileri demokrasi, özgürlükler diye diye gelir...
Yetmez ama evetçilerin desteğiyle...
Canım anımsayın, dört yıl önce olduğu gibi...
Güle oynaya, tıpış tıpış!

***

Bugün, sabah akşam televizyon ekranlarında demokrasiden, özgürlüklerden, insan haklarından söz eden Erdoğan, bakan fezlekelerinin, yolsuzluk ve rüşvet savlarını önemsemiyor.
Bir hukuk devletinde bunlar olur mu?
Erdoğan ne diyor:
“Herkes yetkisini, konumunu, sınırını, haddini bilmeli!”
Doğru!
Önce siyasal erk buna uymalı, iktidar gücünü arkasına alarak “Sandıktan ben çıktım, istediğim yasayı çıkarırım” dememeli, yargıya baskı yapmamalı, AYM’ye fırça çekmemeli!
Böyle bir durum dünyanın hangi gelişmiş demokratik ülkesinde olur?
Özgürlükleri çiğneyen, ülkeyi polis devletine dönüştürmek isteyen, polis şiddetini, ölümleri “kahraman polis” diye koruyan iktidar, bugün “efsane savcıları” paralel yapının elemanları olarak suçluyor.
Fezlekeleri sumen altı ediyor, kasaları doldurdukları iddia edilenlere sahip çıkıyor.
Peki, 20-25 yıl önce neler oluyordu?
Yine rüşvet vardı, yine yolsuzluk...
Çalan çalıyor, soyan soyuyordu...
40 yıl önce de vardı elbet! Siyasetçi olsun, bakan olsun, yeğen olsun hesap veriyor, hapis cezası alıyor, zindana giriyor, yargı kararına saygı gösteriliyordu...

***

Cumhuriyet tarihimizin sayfaları kanlıdır...
O sayfaları karıştırınca utanç duyarım!
Katliamlar, kıyımlar, kanlı terör... Güneydoğu’da dışkı yedirilen insanlar, faili meçhul cinayetler, PKK, Hizbullah vahşeti...
40 yıl önce de böyleydi, 30 yıl önce de, şimdi de...
Asit kuyuları, kayıplar!
Zindanlarda diri diri yakılan gençler!
Nice iktidarlar, nice cinayetler...
Kahramanlık destanları sözüm ona!
Bu gerçeklerin üstü örtülerek önceki yıllarda olduğu gibi hep düşman yaratıldı...
Düşmana karşı savaşıldı!
Bu masala toplum inandı!
Geçmişin acısı, yarasıyla geldik bugünlere...
“Saydam ve ıslak ölümleri” topluma unutturanlar hep ayakta kaldı...
Kanlı kelimelerin arasında büyüdü çocuklarımız...
Çalan çaldı, soyan soydu...
Ve hepsi unutuldu!
Ne utanmak kaldı ne sıkılmak!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları