Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Çetin, Ahmet ve Mehmet Altan

18 Eylül 2016 Pazar

Anılardan önce anımsatmalar:
1) Kimlik siyaseti yapmanın, yani etnik/ milliyetçi ve dinci/mezhepçi çizgideki politikaların, esas olarak demokratik düzeni yozlaştırdığını düşündüğümü bu köşenin okurları çok iyi bilir.
Dolayısıyla zaten Kürtçü veya Cemaatçi herhangi bir harekete olumlu bakmam olanaklı değil; hele hele, bu hareketler bir de şiddete ve teröre bulaşmışlarsa bunlara tümüyle karşı olduğum açık.
2) Ama aynı biçimde, sadece etnik/milliyetçi veya dinci/mezhepçi bir siyasal çizgiyi düşman olarak hedefleyen bir siyaset de “kimlik siyasetidir” ve ona da karşıyım.
3) Tek bir etnik/milliyetçi veya dinci/mezhepçi kimlik için yapılan politika gibi, sadece böyle bir kimliğe karşı yapılan politika da ayrımcılık dolayısıyla toplumu demokrasiden uzaklaştırır.
4) Bir demokrasi, terör ve şiddete karşı elbette kendini koruyacaktır. Ama demokrasi, ancak temel hak ve özgürlüklere dayalı olan adalet ve hukukla korunur; kin ve intikam duygularıyla değil.
5) “Birinci Silivri Trajedisi” sürecinde FETÖ’nün yaptığı, haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlikler, şimdi onlarla bağlantılı oldukları iddia edilen veya bunlara çanak tutan ya da doğrudan bunları yapan kişilere yapılmamalıdır.
6) Bugün “İkinci Silivri Trajedisi”nde, “Birinci Silivri Trajedisi” sürecinde yaşananlar tekrar ediliyor; bu yanlıştır: O zaman da söylemiştim, şimdi de söylüyorum; Adalet ve hukuk her zaman, herkese gereklidir; bu dönem de geçer, bu devran da değişir, ama adalet ve hukuk her zaman, herkesin güvencesi olarak kalacaktır; onu korumalıyız.
7) Terör, şiddet, darbe suçlamalarıyla yürütülen soruşturma ve ceza davalarında, hiçbir somut eyleme katılmamış olan insanların, özellikle de akademisyen, yazar ve gazetecilerin tutuklu yargılanmaları, ilerde telâfisi olanaksız haksızlıklara yol açabilir. Buna o zaman da karşıydım, bugün de karşıyım!

***

Gelelim anılara:
Çetin Altan, Ahmet Altan, Mehmet Altan bir zamanlar çok iyi arkadaş olduğum kişilerdir.
Çetin’le Kalyon’da, Ahmet’le Hürriyet’in kafeteryasında, Mehmet’le Paris’te yaptığımız yemek sohbetlerini unutamam.
İlk dostluğu Çetin Altan’la kurmuştuk. Hafif bir hastalık dolayısıyla kontrol için Hacettepe’ye yattığında, hemen hemen her gün görüşerek iyice yakınlaşmıştık.
Turgut Özal’ı (hem de Marxizm adına ve “Devrimci” diye) övene kadar da dostluğumuz Ankara ve İstanbul’da buluşmalarla sürdü. Sonrasında aramız soğudu; ben onu çok eleştirdim ama hiçbir zaman kavga etmedik.
1970’lerin başında Ahmet’i ilk tanıdığımda Bilgi Yayınevi’nde düzeltmenlik yapıyordu. Sonradan ben Hacettepe’den istifa edip İstanbul’a gelince Hürriyet’te birlikte çalıştık.
Dış Haberler Müdürü ve Bir Günün Hikâyesi köşesinin sorumlusu olarak çok başarılıydı. İlk romanı o zaman yayınlandı. Çok yakındık, o bana çok destek oldu, ben de onu desteklemeye çalıştım. Hocaefendi’nin Sandukası’nın girişinde ona ve yakılan kitabına özel bir yer vermiştim.
Sonradan “İkinci Cumhuriyetçilik” olayı ile ters düştük. Taraf döneminde ise artık bütünüyle karşıt köşelerdeydik!
Mehmet Altan’la, Kültür Bakanlığı Müsteşarlığım sırasında, o da Bakanlık Danışmanı olduğu için tanıştık ve yakın çalıştık. Sonradan “İkinci Cumhuriyetçilik” tartışmaları keskinleşince onunla da ters düştük.

***

Çetin Altan çok zeki, iyi ve çok konuşan, çok iyi bir yazardır. İlhan Selçuk’la birlikte Türkiye’de Sosyalizmin geniş kitlelere ulaştırılmasında öncü bir rol oynamıştır.
Bu Sosyalist öncülüğünün bedelini de yıllarca mahkemelerde sürünerek ve iki yıl hapis yatarak ödemiştir!
Ahmet’le Mehmet de, önemli ve etkili yazarlardır...
Taraf Gazetesi’nden de önce “İkinci Cumhuriyetçilik” temellerinde, “Ilımlı İslam”a ve onun temsilcisi olan AKP/Erdoğan oluşumuna yakın durmaya başlamışlardı.
Ailenin AKP iktidarına verdiği destek, Çetin Altan’a 2008 yılında tevdi edilen büyük devlet ödülü ile görünür oldu.
Öyle anlaşılıyor ki, Cemaat ilişkileri de bu sıralarda sıcaklaşmış ve Ahmet Altan’ın Birinci Silivri Trajedisi’nin tetikçiliğini yapan Taraf Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürü olmasına kadar uzanmış.
Ailenin siyasal ve düşünsel çizgisi, zaman içinde, Atatürkçülük ve laiklik antipatisi, Kürtçülük ve İslamcılık sempatisi eksenlerinde, sosyalizmden neoliberalizme doğru kaydı.
Bu arada Ahmet, biraz Cemaat’ten aldığı destekle, ama bana sorarsanız daha çok bileğinin hakkıyla, ünlü bir romancı oldu.

***

Çetin Altan geçen yıl, Türkiye’deki demokrasiden umudunu kesmiş olduğunu söyleyerek aramızdan ayrıldı...
Şimdi de iki oğlu, güçlenmesine büyük katkıda bulundukları AKP-Erdoğan iktidarı tarafından, bu iktidarın FETÖ ile ittifakının bozulmasından sonra, FETÖ’cü kalkışma nedeniyle, televizyondan “sübliminal mesaj” verdikleri gibi garip ve anlaşılmaz gerekçelerle, evlerinde Mehmet Barlas’ın Fethullah Gülen’i öven kitabının bulunduğu gibi medya iddialarıyla, hapse atıldı.

***

“20 Temmuz Post Mortem Darbe” bağlamında Ahmet ve Mehmet Altan’ın tutuklanmalarını, hapsedilmelerini yanlış, çok yanlış buluyorum...
Bu kadar uzun yazıyı da bu tutuklanmaların neden yanlış olduğunu anlatmak için yazdım!
Artık fikirlerine hiç katılmadığım bu iki eski arkadaşımın derhal serbest bırakılmasını, yargılama yapılacaksa da, bunun tutuksuz olarak sürdürülmesini, Türkiye’nin bugünü ve geleceği adına diliyorum.
Beğenmediğimiz düşünce sahiplerini hapse atıyor olsaydık, (yaşanan iktidar değişmeleri bağlamında) bugün yeryüzünde hapse girmemiş insan kalmazdı! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları