Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Demokrasi politikacının ekmeğidir

21 Ağustos 2016 Pazar

Özellikle genç okurlarımın istekleri sonunda Pazarları artık biraz anı yazmaya karar verdim.

***

12 Eylül Faşizmi bütün siyasal partileri kapatmış ve liderleri yasaklamıştı...
Özgürlükçü 1961 Anayasası’nın 12 Mart’ta yok edilemeyen izlerini toplumdan silmeyi ve solun bütün renklerini soldurmayı hedefleyen Kenan Evren cuntası, her türlü sol örgütlenmeyi ve düşünceyi ezmiş, emekçi örgütlerinin de canına okumuştu.
Ayrıca, özgür düşünce kaynağı oldukları ve sol görüşlerin yaşamasına da izin verebilecekleri için, medya ile üniversiteleri de tam bir baskı ve denetim altına almıştı.
Bu düzenin sürekliliğini sağlamak için oluşturulan “Faşist 12 Eylül Anayasası”, ceberut devleti egemen kılmak için sadece YÖK gibi kurumlarla yetinmemiş, Fethullah Gülen Cemaati ile gerçekleştirilen işbirliği çerçevesinde “zorunlu din dersi” gibi “tohumları” da bu Anayasanın çeşitli yerlerine serpiştirmişti.
Üstelik de bütün bunları utanmadan, “Atatürkçülük” veya “Kemalizm” adı altında yapmışlardı!
(Bu arada eklemeliyim: Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesi konusundaki itirazımızı kaldırarak Kıbrıs’ı da satmışlardı.)

***

1983 seçimleri bütünüyle Evren Cuntası’nın denetiminde yapıldı:
Zaten yasaklı olan siyasal liderlere ek olarak solu toparlaması beklenen Erdal İnönü de siyasetten yasaklanmış, pek çok aday veto edilmiş, sol oylar, Evren Cuntası’nın Başbakanlık Müsteşarlığı’nı yapan Necdet Calp’a bırakılmıştı.
Her ne kadar Evren’in adayı emekli orgeneral Turgut Sunap idiyse de, yine Evren Cuntası’nın, ABD’nin desteğiyle, yıldızını parlattığı Özal aradan sıyrıldı ve başbakan oldu.
Özal döneminde devlet tam anlamıyla “Ilımlı İslam”a açıldı ve FETÖ’nün artık palazlanmaya başlayan “Altın Nesli” önemli yerlere gelmeye başladı.

***

Özal, sınırlı, kısıtlı ve yasaklı ortamda yapıldığı için, “Meşru olmayan” seçimlerle kazandığı iktidarını “Meşru” zemine oturtmak istiyordu...
Bu nedenle, iktidara geldikten 4 yıl sonra, yeni seçimlere gitmeden önce, 12 Eylül Faşizminin siyaset dışına attığı siyasal liderlerin durumunu “Yasaklar kaldırılsın mı” diye referanduma sunmaya karar verdi.
Elbette istese bu yasakları doğrudan çoğunluğa sahip olduğu Meclis’te kaldırabilirdi ama referandum yolunu tercih etti; çünkü, (aklı sıra) referandumda Hayıroyu çıkarsa, yasaklar (güya) meşruiyet kazanacaktı!
Seçimlerden 4 yıl sonra, 1987’de yapılan Referandumda kıl payı “Evet” oyları kazandı.

***

Şimdi işin, doğrudan anılarımla ilgili bölümüne geliyoruz:
Özal’ın Başbakan olduğu “normalleşmeye geçiş” döneminde, 1983-1987 arasında Türk-İş, Türkiye çapında “Demokrasi mitingleri” kampanyası başlatmıştı:
İçlerinde benim de olduğum bir avuç akademisyenle tüm Türkiye’yi dolaşıyor ve elbette ana ekseninde “Yasaklar kalksın” mesajı olan “Demokrasi mitingleri” ve “Demokrasi eğitimleri” yapıyordu.
(“CHP Demokrasiye sahip çıksın” derken aklımda bu kitlesel mitingler ve eğitimler örneği var.)
Bu arada özellikle Denizciler Sendikası ile Harb-İş Sendikası, “Demokrasi eğitimlerinde” öncülük yapıyor, Türk-İş mitinglerine ek olarak bizi Türkiye’nin bütün kentlerinde “eğitim seminerlerine” götürüyordu!
Okurlarım bilmeyebilir: Sendikalarda eğitim çok ciddi bir iştir ve sendikalar devlet tarafından çok yakından ve çok dikkatle denetlenir:
Bizim de her toplantımızda bol miktarda sivil ve resmi polis bulunurdu; hatta Diyarbakır’daki bir toplantıda, ben kürsüde konuşurken resmi elbiseli bir komiser, gözdağı vermek için, sahnenin bir ucundan girip öteki ucundan çıkmıştı. (Konuşmamı aynı heyecan ve vurgularla sürdürmüş, olayı görmezden gelmiştim.)
Sendikalar, yapacağımız konuşmaların metinlerini de isterlerdi; hem arşivlerine koymak hem de polise vermek için.
Ben de oturmuş bir kitap yazmıştım:
“DEMOKRASİ İŞÇİNİN EKMEĞİDİR” adlı bu kitapta hem Demokrasinin ne olduğunu anlatıyor, hem de askeri darbe dönemlerinde emekçilerin gelirlerinin nasıl ulusal gelirin altında kalarak gerilediğini sayılarla net olarak gösteriyordum. (Kitabın hem Harb-İş hem de Denizciler Sendikası tarafından basılmış iki ayrı kopyası var.)

***

Şimdi aydınları küçümseyen, dışlayan ve hatta düşmanlaştıran siyasal liderlere baktıkça, hiçbir zaman oy vermediğim ama (Demokrasi adına) siyasal hakları için mücadele ettiğim Demirel’in bu dönemde bana söyledikleri ve yaptıkları aklıma geliyor...
Ama bu anılar bir başka Pazar yazısına!

***

Eminim okurlarım mesajı almışlardır ama ben yine de vurgulayayım:
EY POLİTİKACI UNUTMA:
“MEŞRUİYET” VE “DEMOKRASİ” SENİN EKMEĞİNDİR...
OTURDUĞUN KOLTUĞU ONLARA BORÇLUSUN!
ONLARA İHANET ETME!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları