Ayşe Yıldırım

Sonun başlangıcı (21.06.2016)

21 Haziran 2016 Salı

Çağlayan Adliyesi’nin 6. katı son aylarda aşina olduğu insanlarla dolu. Akademisyenler, avukatlar, gazeteciler, sendikalar ve sivil toplum örgütleri temsilcileri... Özgür Gündem gazetesiyle dayanışma amacıyla başlatılan nöbetçi eş genel yayın yönetmenliği yapan 7 kişi daha savcılığa ifadesini vermiş ama ne hikmetse aralarından üç isim tutuklanma istemiyle 1. Sulh Ceza Hâkimliği’ne gönderilmiş...
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu ve Aziz Nesin’in oğlu gazeteci- yazar Ahmet Nesin...
Herkes üç ismin de özellikle seçildiği konusunda hemfikir. Üçü de uluslararası alanda ses getirecek isimler. Anlaşılan AKP iktidarı, dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan kaosu daha da derinleştirecek yorumları yapılıyor. Şebnem Hoca’nın ardından Erol Önderoğlu ifadesini veriyor. En son Ahmet Nesin hâkim karşısına çıkıyor. Alışkın olduğumuz üzere hâkimlik kapısının önüne çekilen demir bariyerlerin gerisinde bekliyoruz. Bir yandan da beş kat aşağıda süren Hrant Dink davasındaki gelişmeleri öğrenmeye çalışıyoruz. Sorgusu yapılan nöbetçi eş genel yayın yönetmenleri yanımıza gelince tutuklanmayabilirler umudu doğuyor. Şebnem Hoca, kızını soruyor. Biraz ileride gördüğü kızına öpücük gönderiyor. Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin, savcıdaki sorgularını anlatıyorlar. İmza attığı binlerce haberde terör örgütü propagandası yapmayı başaramayan “acemi bir şüpheli” olduğunu söylüyor Erol Önderoğlu. “Ben gerekeni söyledim, artık karar onlara kalmış” diyor. Sulh ceza hâkimliklerinin asli görevi aklımızın bir kenarında duruyor zaten. Nitekim ifadelerin ardından yaklaşık yarım saat geçiyor ve üçü de kararın açıklanması için içeriye çağrılıyorlar. Sadece üç avukatın girişine izin verilen kilitli kapılar ardında hakimliğin verdiği “tutuklama” kararını duyuyoruz. Savcının “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasını hâkim kabul ediyor. Ve ‘katalog’ suçlarda yer almamasına ve delilleri karartma riski olmamasına rağmen (nöbetçi yayın yönetmenliği yaptıkları Özgür Gündem gazetesinin nüshaları dosyada zaten) tıpkı barış bildirisine imza atan akademisyenlerde olduğu gibi üç ismi de tutukluyor.
Adliye koridorları bir kez daha “Özgür basın susturulamaz” sloganları ve alkışlarla inliyor. Adliyede bulunan polis merkezine götürülen nöbetçi genel yayın yönetmenlerinin yanına iniyoruz. Duruşma salonuna kimse alınmadığı için yakınlarına ve destek için gelen gruptakilerin bir kısmına görüş için izin veriliyor. Son grupla içeriye giriyorum. Hepsine tek tek sarılıp öpüyorum. “Bir ihtiyacınız var mı” diyorum, benden önce herkesin sorduğu gibi. Hayatını işkenceye karşı mücadeleyle geçirmiş, en son Cizre bodrumlarında yakılmış çocuk çenesi kemiği bulmuş Şebnem Hoca, gülümsüyor: “İnsan Hakları Vakfı Başkanı’nı tutukladılar. Umarım bu sonun başlangıcı olur” diyor. Ahmet Nesin, “Ben sabah gelirken bekliyordum zaten bu kararı” diyor. Üçü de dik duruşunu korurken Erol Önderoğlu, “Biz dik duruyoruz. Siz de dik durun. Herkese selamlar” diyor.
Çıkarken bir mesajınız var mı diyorum üçüne de. Şebnem Hoca, “Biz iyiyiz, merak etmeyin” diyor. “Ama biz iyi değiliz” diyorum ve polis merkezinden çıkıyorum.
Tam o anda Can Dündar arıyor. “Yarın Özgür Gündem’de nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapmak istiyorum” diyor. Evet yine başaramadılar. Baskılara, zulme, tehditlere, davalara karşı başlatılan özgürlük dayanışmasını daha da büyüttüler. Onlar korkutup susturmaya çalıştıkça biz daha çok yazacak ve daha yüksek sesle bağıracağız: Gazetecilik suç değildir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları