Hikmet Çetinkaya

Ege Denizi’nde toplu mezarlar...

14 Haziran 2016 Salı

Yoklukla varlık arasında gidip gelirken, bir yandan hüzün topluyoruz, bir yandan da umutlarımızı diri tutmaya çalışıyoruz...
30 bin, 40 bin ölümüz var derken, ölümleri umursamaz, acıları içine sindirmeye çalışan bir toplum olduk.
Kin ve nefretle besleniyoruz; sevgisiz, içten pazarlıklı, vurdumduymaz bir halde yalpalayıp duruyoruz kimi zaman...
AB’ye vizesiz girme düşlerinden vazgeçtik...
Vizesiz olsa ne yazar, vizeli olsa ne yazar?
Bodrum’dan, Çeşme’den, daha pek çok yerden Ege Denizi’nin mavi sularına açılan göçmenler, şişme botların patlaması, çürük teknelerin batması, onlarca insanın boğularak ölmesi...
Adını anımsadığımız sadece Aylan bebek...
Hayatın derin sularındayım yazımı yazarken. Umutla umutsuzluk sarmaş dolaş benim canım ülkemde.
Düşler kurarak avunup duruyoruz...
Ölen kim, öldürülen kim, şehit düşen kim?
Bu soruyu sık sık soruyorum kendi kendime ve bilerek yine sık sık yazıyorum...
Ölen ve öldüren, kaçan ve kovalayan bu ülkenin yoksullarının çocukları...
Terör belası Türkiye’nin yakasına yapıştığını sanıyor ama aldanıyor. Türkiye, Suriye ve Irak gibi parçalanmış, iç savaş olan bir ülke değil.
Düzenli ve güçlü bir ordusu var, birkaç gün önce uzun uzun değinmiştim...
Olan demokrasimize, temel hak ve özgürlüklerimize oluyor.
Terörü fırsat olarak gören bir zihniyet, düşünce özgürlüğünü elinin tersiyle itip atıyor...

***

Ege Denizi toplu mezarlara dönüşmüş, umuda yolculuk, kurulan düşler ölümün adı ya da adresi olmuş...
Tüm bu olup bitenleri, yaşananları ne çabuk unuttuk değil mi?
2 milyon sığınmacı gelmiş Türkiye’ye, yedirmiş, içirmiş, yatırmışız...
Tüm AB ülkeleri 400 bin mülteci alacak ama bunu bile yerine getirmediler...
AB’ye vizesiz giriş hayali bitti; Ege Denizi’ndeki toplu mezarlar çoktan unutuldu. Şimdilerde PKK ve IŞİD belasıyla uğraşıyoruz, din üzerinden siyaset yapıp ülkeyi şeriatla yönetmek gibi içten içe gelen bir dalgayı göremiyoruz.
Fransa, Belçika, Almanya panik içinde:
Teröre karşı ne yapabiliriz?
Canlı bombaların çoğunun AB ülkelerindeki sığınmacıların çocukları oldukları, oralarda doğup büyüdükleri için büyük bir panik başladı...
Kendilerince haklıydılar!
Ne yapacaklardı?
Türkiye’ye karşı “AB vizesi” kartını kullanmayı denediler ve anında da bunun bir kurtuluş olmadığını anladılar.
Türkiye sığınmacılara 8 milyar dolar harcamıştı, AB “Biz de 3 milyar ek yardım yapalım” dedi. Sonradan bir şeyler oldu, verdikleri karar hayata geçmedi.
Şimdi ise Almanya’yla aramız limoni, hani şu 1915 yılında yaşanlardan ötürü...
Yıllardır süregelen bu tartışma, ABD seçimlerinin ardından hız kazanacak, Türkiye dört koldan kuşatılacak.
Bu denli efelenmemize gerek var mıydı Padişahım, sultanım, yiğidim...
Kahve ahalisi senin seçmenin, oy oranın fena sayılmaz...
Tüm komşularınla aran kötü...
Gidip Kenya’ya, Kuzey Afrika’ya dost arıyorsun.
Rusya ve Almanya’dan turist gelmiyor, turizm dibe vurmuş.

***

50 yıldır Ortak Pazar-AB kapısında bekleyen, anlı-şanlı tarihi olan bir ülkeyiz biz...
AB ülkelerine ucuz emek gücü olan işçi gönderdik zamanında. İşçilerimizin kanını emdiler madenlerde.
Ve şimdi bize kafa tutuyorlar:
Siz mültecileri sakın bırakmayın, 3 milyar dolar hibe size...
Düştüğümüz durum aynen böyle...
Canlı bombalar kol geziyor, “Şengen”in çok yakında kalkacağı kesin bu gidişle...
Canlı bombalar, IŞİD ve içimizde ise PKK’yle ikisi birden, yangın yerine çevirdi yaşadığımız coğrafyayı.
AB kendi çıkarlarına bakar; Türkiye’de demokrasi ve özgürlükler var mı, yok mu diye umrunda olmaz onların...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları