Bizim büyük talihsizliğimiz

11 Mayıs 2016 Çarşamba

Yeryüzünde pek çok kuşak farklı devirlerde zulmün kitabını yazanlarla mücadele etti. Bizim “büyük talihsizliğimiz” ise mücadelemizin 21. yüzyılda küresel popülizmin ayazında vermek durumunda kalmak. Ne kadar teselli olur bilmem, lakin bilin ki yalnız değiliz...

***

Amerika’da geleneksel siyaset sistemini sarsan milyarder işadamı Donald Trump “şaka maka” derken Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adaylığının eşiğinde. Hispaniklere “topyekün tecavüzcü” etiketi koyan, Müslümanlara ülkeye giriş yasağı öneren Trump, bir mucize vuku bulmazsa, ağustos ayındaki parti kongresinde adaylığını kesinleştirecek. Kasımdaki başkanlık seçiminde dananın kuyruğu kopacak. Hadi diyelim, Amerikan kurumsal yapısı geçit vermedi. Trump olmasa rakibi, Ortadoğu’daki siyasal İslam yatırımını matah bir şey zanneden, liberal müdahalecilik ajandasıyla her şeyi eline yüzüne bulaştırıp tövbe bile etmeyen “Libya fatihi” Hillary Clinton...
Neresinden tutsanız elinizde kalır. 20. yüzyılın ikinci yarısında ekonomik ve siyasal trendleri belirlemiş, liberal özgürlüklerin “süper gücü” Amerika’da hal böyleyse, diğer “spot coğrafyalarda” neler olmaz ki...

***

Misal sonuncusu Güneydoğu Asya’nın 103 milyon nüfuslu takımadalar ülkesi Filipinler... Suç sarmalı, yoksulluk ve yolsuzluktan bezmiş ahali sandıktan “safkan” bir popülist çıkartıverdi. 71 yaşındaki Rodrigo ‘Digong’ Duterte!
Duterte, ülkenin karmaşık sorunlarına “basit çözümler” öneriyor. Altı ay içinde suçu sıfırlamak için güvenlik güçlerine on binlerce zanlıyı öldürtmek, sonra da toplu kıyımla suçlanması ihtimaline karşı kendi kendini affetmek gibi... Kampanyasında şakayla karışık çoktan ölmüş gitmiş Avustralyalı misyoner bir kadına tecavüz arzularını beyan edebildi. Papa Françesko’ya sinkaflı küfür savunmakta beis görmedi. Şimdi belediye başkanlığı yaptığı kentte uyguladığı sabah işe/okula gidileceği için gece içki içilmemesi, karaoke yapılmaması gibi icraatları tüm ülkeye yaymaktan söz etmekte. Nüfusunun dörtte biri günde 1.3 dolar kazanan ahalisi bu vaatlerle “heyecanlanabiliyor”.

***

Yaşlı Kıta’daki eğilimler de hayra alamet değil. İşsizlik ve göçmen akını yüzünden retorik “mazlumiyet” ve “tehditler” üzerinden şekilleniyor. Misal Avusturya ay sonunda aşırı sağcı bir cumhurbaşkanı seçecek. İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana muhafazakâr Halk Partisi ile Sosyal Demokratlar’ın belirlediği ülkenin tepe makamına kuvvetle muhtemel göçmen karşıtı Özgürlük Partisi’nin adayı Norbert Hofer oturacak. Kendisi seçilirse şimdiye dek hiç kullanılmamış olan hükümeti ve meclisi fesih yetkisini işletme tehditleri savurup başkanlık sistemine geçmeyi planlıyor.
Hollanda, Fransa, Britanya siyasetinin popülist aşırı sağcı unsurlarının daha sivrilmelerinin eli kulağında.

***

Biz de Trump, Duterte yahut Hofer’in farklı kombinasyonlarıyla yüz yüzeyiz.
Yeni Akit gazetesi yazarı Zekeriya Say, itaatkârca kenara çekilen Başbakan Ahmet Davutoğlu için dün pek isabetli tespitiyle Hz. Ömer’in zaferden zafere koşmuş olsa dahi gördüğü lüzum üzerine görevden aldığı Halid bin Velidyakıştırması yapmış. Bizde “kör ölür badem gözlü olur” derler. O yüzden siz siz olun iç siyasette “sıfırla çarpan”; dış siyasette “önüne gelene çarpan” bir akıldan kurtulduğunuz için öncelikle rahat bir nefes alın. Hem bakmayın, ideolog gitti, demagoglar baki...
Geleneksel kasaba lümpenleri üretse üretse demagoji üretir. Geleneksel muhafazakârların entelektüelleri ise ham hayalleri ve süslü sözleriyle ortalığı kan gölüne çeviriverir. İlki daha fazla nefreti çeker, asıl tehlikeli olansa ikincisi.
Türkiye anlaşılan bir süre daha altı boş anti-emperyalizm, evrensel değerlere düşmanlık, din bezirgânlığı, mezhep şovenliği, “Büyük Türkiye” demagojileriyle devam edecek. Artık nereye kadarsa... Biliyorum berbat bir puzzle. Teselli bu ya tıpkı dünyanın diğer diyarlarındaki gibi...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları