Türkiye Üzerine Bir Rapor

30 Ekim 2013 Çarşamba
ABD ve Avrupa medyasında özellikle
“Gezi olayı”ndan ve ABD-Rusya-Suriyeİran
diyaloğundan sonra AKP’ye yönelik
eleştiriler gittikçe yoğunlaşıyordu. Bu
eleştiriler önceki hafta yayımlanan “From
Rhetoric to Reality-Reframing U.S.
Turkey Policy” başlıklı 72 sayfalık raporla
resmi bir biçim aldı.
AKP yönetiminin dış ve iç politikalarına
yönelik sert eleştiriler içeren raporu,
Demokratik ve Cumhuriyetçi Parti’den
uzmanlar, eski Türkiye büyükelçileri
Morton Abramowitz ile Eric Edelman’ın
liderliğinde hazırlamışlar. Abramowitz’in
Erdoğan’ın yükselmesinde oynadığı kritik
rolü de anımsayarak ABD yönetiminin bu
rapora büyük önem vereceğini kolaylıkla
söyleyebiliriz.
Geçen hafta Cengiz Çandar köşesinde
raporu, önemini vurgulayarak, AKP
hükümetini uyararak hatta, tehdit ederek
yorumladı. Raporu okuduktan sonra
Çandar’ın raporun önemini abartmadığını
düşündüm. Bu yüzden onun yorumunu
kısaca aktarıp, bazı ek notlar düşmekle yetineceğim.
Çandar, “Rapor, Türkiye’nin ve daha da
spesifik olarak Türkiye’deki iktidarın, dahası
bizzat Başbakan’ın değerlendirildiği ve buna
dayanılarak ABD-Türkiye arasındaki ilişkilerin
gelecekte nasıl düzenlenmesi gerektiğine
dair bir metin” saptamasını yaptıktan
sonra, ABD’nin AKP hükümetine bakışının
nasıl değiştiğini göstermek amacıyla kimi
örnekler aktarıyor
Rapor, “... Türkiye’nin dış politikasının
mezhepçiliğe dönüşerek bölgedeki
etkisini daha da azalttığına... Türkiye’nin
önümüzdeki 18 ay içinde üç seçim
geçirecek olmasından ötürü, içeride,
Suriye’deki iç savaştan çok kötü etkilenen
azınlıklarının da dahil olacağı daha da artan
siyasi karışıklıklarla kırılgan bir ekonomiyle
karşı karşıya kalacağına işaret ediyor”.
“... AKP artık yenilmez ve kaçınılmaz
görünmüyor.” Rapora göre “Türkiye bir
dönüm noktasına yakınlaşıyor.” Rapor “AKP
yetkilileri, uzlaşma ve işbirliği yerine hemen
her fırsatta otoriterleşmeyi ve mezhepçiliği
tercih etmişlerdir” diyor. “Amerika’nın tam
da güçlü ve işbirliği halinde olacağı bir
Türkiye’den en büyük yararı sağlayacağı bir
dönemde, Türkiye’nin böyle bir rol sahibi
olabilme yeteneği azalmış...”
Ek notlar
Rapor, Türkiye’nin “bölgedeki
kargaşalardan (‘Arap Baharı’ yerine bu
kavramın kullanılmış olması da önemli)
etkilenmiş ülkelerden siyasi, ekonomik
olarak daha güçlü olduğunu, ancak farklı
olmadığını” vurguladıktan sonra, AKP dış
politikasındaki “sıfır sorun” politikasının ve
mezhepçi politikalarla Ortadoğu’da nüfuz
alanı oluşturma girişiminin başarısızlığının,
yarattığı sonuçların faturasını Davutoğlu’na
çıkarıyor. Türkiye’nin elinde kalan
tek olumlu ilişkinin, Kuzey Irak Kürt
Yönetimi olduğuna işaret eden rapor, bu
konuda da, Irak’ın toprak bütünlüğünün
korunması konusunda ABD ile Türkiye’nin
yaklaşımlarının farkı vurgulanıyor.
Rapor “AKP liderlerinin, demokrasiye,
sekülerizme, Batı ittifakına bağlılıklarına
ilişkin açıklamalarının giderek gerçeklikten
uzaklaştığını” yazıyor.
Çandar’ın yorumundaki tehdit tonu
da aklıma, gazetecilik ve yazarlıktaki
duruşundan dolayı halen tutuklu olan,
değerli dostum Merdan Yanardağ’ı getirdi:
Çandar, “Eğer, Ak Parti iktidarı, iktidara
gelmelerini ve iktidarlarını sürdürmelerini
sadece Türkiye’deki ‘sandık’ zannediyorlar
ve Washington’daki ‘Beyaz Saray unsuru’nu
dışlıyorlarsa somut ve kronolojik olarak
kendilerine hatırlatacağımız şeyler olur.
Umarız, böyle anlamsız bir polemiğe
girişmezler” diyor.
Merdan, “Bir ABD projesi olarak AKP”
başlıklı çalışmasında, Çandar’ın da
yakından bildiği hatta belki de parçası
olduğu, doğrudan katkı yaptığı bu iktidara
geliş sürecini ayrıntılı biçimde, Abramowitz
bağlantısına da değinerek anlatıyordu.
Şimdi Çandar AKP kurmaylarına adeta
bir kralın en büyük hatasının kendini
gerçekten kral sanması”, “sen kralsın
diyen güçleri unutması” olduğunu, “krala
sen kralsın diyenler sustuğunda kralın da kral olarak
kalamayacağını” anımsatıyor.
Ben de bitirirken,
ABD’li uzmanların o çok sevdikleri,
demokratikti, reformcuydu dedikleri I. dönemi
Başbakan’ın,
“çıraklık dönemi” olarak tanımladığını
anımsatarak bitirmek istiyorum. Birinci
dönemde AKP reformcu, demokrat
izlenimi veriyordu; çünkü devlet
henüz tamamen ele geçirilmemişti;
denetleme, dengeleme
kurumları, “güçler ayrılığı”, “yetmez
ama evet” zırvalığıyla henüz yok edilmemişti...


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları