Başkanlık rejimi = iki partili sistem = diğerlerine tasfiye

07 Ocak 2016 Perşembe

Başkanlık rejimi, sağ iktidarların ülkeyi adeta sürekli yönetimi anlamına gelir mi? Gelir... Ortada fonksiyonel olarak sadece iki parti kalır. Biri diyelim ki bugünkü koşullarda AKP, diğeri de CHP. Ne MHP’nin ne mesela HDP’nin ne de başka küçük partilerin esamesi okunur...
Tıpkı Amerika’daki iki partili sistem gibi. Ama oradaki iki parti, Cumhuriyetçiler ve Demokratlar ülkede dengeli bir oy potansiyeline sahip, tahterevallinin iki ucunda oturuyorlar. Biri iniyor diğeri çıkıyor... Üçüncü parti “liberaller” ve minik partiler yerlerde çerçöp topluyorlar...
Ama bizde bu bile olmaz, sürekli olarak bir sağ parti iktidar olur, daha doğrusu her çeşidinden ve renginden bir başkan, artık padişah mı, muktedir mi, diktatör mü her neyse, ülkeyi yönetir. O cenahtan biri biner diğeri iner. Tabii sürdürülebilir bir rejim kurabilirlerse... Bakın nasıl...

Başkan seçimi yüzde 50+1 oy
Başkanlık rejimi kabul edilirse, başkanı ve partisini halk seçecek. Oyların yarısından bir fazlasını alan bakan seçilecek. Seçim iki partinin başkan adayları arasında geçecek.
Ülkemiz seçmeninin genellikle sağda olduğunu görürsek, sağ kanattan bir lider ülkeyi yönetiyor olacak. İki partili bir rejime dönüşecek. Genellikle kaybeden “demokrat ve sosyal demokrat” kanatlar olacak, görünmez geleceğe kadar.
Başkan seçilen kişi, hükümeti kuracak, istediği kimseleri bakan olarak atayacak. Bir başbakana da ihtiyaç olmayacak.

Küçük partilere tasfiye
Küçük partileri (MHP-HDP ve diğerleri) tasfiye eden bir sistemden bahsediyoruz.
Özetle iki partili bir başkanlık rejimimde, pratikte ülkemizde sürekli sağ partilerin iktidarını öngören, ancak başkan ve adamlarının ülkeyi siyasi ve iktisaden çökertmesi gibi olağanüstü koşullarda, eğer seçimler düzgün yapılabiliyorsa hâlâ, demokrat bir liderin seçilmesi gündeme gelebilecek.
Mesela bu sistemde “koalisyon” bulunmuyor. Meclis’te temsil edildikleri milletvekili sayılarına göre ortak bir hükümet kurabilecek partilerin bu şansı sıfır. Çünkü “Başkan” bakanları kendi atıyor, eldeki bilgilere göre de Meclis dışından.
Oysa güçler ayrılığına dayanan parlamenter sistemde ise, hemen her partinin, koşullar olanak tanırsa, hükümete ortak olma olasılığı bulunuyor.
Şüphesiz, biraz olağandışı koşullarda, eğer Türkiye’ye özel başkanlık rejimi yasaları izin verirse, Meclis’te çoğunluğun muhalif partilere geçmesi de mümkün olabilir.

Demokrasi kırıntılarını tasfiye
Bugünkü kurumların nasıl çalıştığı belli. Yargı dahil, iktidarın elinde bir alet. Demokrasi ve güçler ayrılığı diyemeyeceğimiz bir rejimin yönetimi altındayız. Ülkemiz kusurlu demokrasi sınıfına bile girmeyen bir melez ülke yapısında.
Bazı parlak fikirler dolaştırılıyor kamuoyunda: “Zaten RTE bakan gibi yönetmiyor mu, istediğini yaptırmıyor mu, eee o halde, yasalarda, anayasada olmayan, sorumluluğu olmayan böyle bir yetki kullanıyor olmasındansa, hiç olmazsa yasalar karşısında hesap vereceği ve sorumlu olacağı bir başkanlık yetkisi kullanması daha iyi değil mi?”
Nerelere düştük! Kanseri göstererek, zatürreeye razı etme manevrası bu.
Hayır değil! Cumhurbaşkanı bu aslında olmayan yetki kullanmaktan son derece rahatsız. Yarın partisi içinde veya dışında dengeler değiştiğinde, kullandığı yetkiler esas sahiplerinin eline geçerse ortada kalır ve üstelik soruşturmaya konu olacak yasal durumlar ortaya çıkabilir.
Bu nedenle bugünkü durumunu anayasal güvence altına almalıdır.
Daha da önemlisi, başkanlık rejimi, Cumhuriyet döneminin kapanması ve Yeni Türkiye dedikleri, RTE dönemini resmen başlatacak olan esas sayfadır.
Ülkenin bugüne kadarki demokratik, kurumsal deneyimleri ve kazanımlarını da sıfırlayacak bir dönemi...
...“Adaleti” tek adamın dağıtacağı...
Bu oyunu oynamaya hazır muhalefet partilerini görüyorum.. Haydi hayırlısı!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları