Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Elinde çekiç olan adamlar

19 Ekim 2015 Pazartesi

Bir yapının gerçeği en iyi, onun en aşırı durumunda görülebilir. “Suruç” tüm vahşetine karşın böyle bir olanak yaratamadı. O “orada”, “uzakta”, Kobani’nin hemen yanında, zaten tüm aşırılıkların, günlük sıradanlığa dönüşmüş olduğu kabul edilen bir coğrafyada gerçekleşti.
Ankara”, farklıydı. “Burada”, “kalbinde” devletin zirvesinin burnunun dibinde gerçekleşti. O nedenle “Ankara”, Türkiye sosyal formasyonun bir gerçeğini çok daha açık bir biçimde gözler önüne serdi.
Türkiye toplumu homojen bir yapı sergilemez; içinde tarihsel, ekonomik, politik nedenlerden kaynaklanan birçok bölünmüşlük barındırır. Ancak bu bölünmüşlüğün içinde şimdi yeni bir “durum” var. Toplumun bir kesimi kendisinin kutsala ilişkin anlayışını benimsemeyen geri kalan kesim için, kesmekten, patlatmaktan, öldürmekten; dereler gibi akacak kanlardan çok kolaylıkla söz ediyor. Bu yeni olgu ortaya çıkana kadar, toplumdaki diğer bölünmüşlüklerin tarafları, birbirilerine ne kadar düşman olurlarsa olsunlar birbirlerinden ne kadar nefret ederlerse etsinler, “ötekileri”ne yönelik kesmekle, patlatmakla, dereler gibi kan akıtmakla ilgili arzuları dillendirmiyorlardı.
Kendisinden olmayana yaşam hakkı tanımayan bu “yeni” duyarlılık, Ortadoğu- Müslüman coğrafyası içinde giderek güçlenen bir akımın, ideolojinin Türkiye’ye yansımasının ürünü.
Bu “ötekini öldürme, patlatma, kesme”, kampının oluşmasının dinamiklerini 13 yıllık AKP yönetiminin, iç ve dış politikasından daha genelde ideoloji-pratiğinin, toplumsal projesinin etkilerinden soyutlayarak düşünmek olanaksızdır.
Örneğin, “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı gençlik” yaratma arzusuna yakından bakınca, kutsalın yanı sıra, simgesel araçları, doğruyu yanlışı ayrıt etmenin mantık kurallarını, bilgisinin üretimini ve yeniden üretimini, cinsel pratiğin kurallarını, kodlarını ve arzu nesnelerini kapsayan bütünsel bir tanımlama olarak özgün bir “hakikat rejimi” dayatmasıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Hakikat” ve “kutsal” tanımı gereği mutlak ve evrenseldir, ya da evrenselliği arzular. “Kutsal”a ilişkin evrensellik arzusu özellikle patolojiktir. Bu arzu, diğer kutsalların varlığı ile bağdaşmaz. Bu bağdaşmazlık, kolaylıkla “ötekinin” yok olmasını arzulamaya açılır...

‘Yanlış tanımanın’ sefaleti
Ankara’da olaydan sonra yaşananlar, “ötekini” tanımayan, kesmekten, patlatmaktan, öldürmekten söz eden kampın aynı anda ötekini “yanlış tanımakta” olduğunu da gösterdi.
Gerçekliğin bu kampın sözcülerinin aklındaki resmine göre, bir tarafta kendileri ve arzuları var, diğer tarafta, onların arzularına ulaşmalarını engellemeyi amaçlayan bir “ötekiler” karmaşıklığı var.
Bu “kesme patlatma” kampı, bu karmaşıklığı oluşturan “ötekilerin”, aralarındaki farklılıkları, düşmanlıkları, kimilerinin varlıklarının diğerlerini dışladığını göremiyor. Bu kamp karşındaki “ötekilerin”, aralarındaki düşmanlıkları, farklılıkları aşan bir arzuyla, kendisine karşı komplolar kurma çabası içinde olduklarına inanıyor.
Diğer bir değişle “kesme patlatma” kampı, karşındaki “öteki”yi sürekli “yanlış tanıyor”. Örneğin, bu kesimin zihinsel ruhsal dünyasında, seküler, ulusalcı, yüzü Batı’ya dönük PKK, onun seküler ulusal kimliğini dışlayan, onu yok etmeye kararlı bir akım olan IŞİD’le ölümüne bir savaş içindeyken bile aniden durup onunla bir araya gelerek bu “kesme, patlatma” kampına karşı komplo kurabiliyor.
Bırakın seküler akımları, kendisi dışındaki diğer dinci akımları bile yok etmeye kararlı, kadınlara köleliği layık gören IŞİD de, PKK ile bu “kesme patlatma” kampına karşı, üstelik o kampın dinsel dünyasını paylaşmasına karşın, bir komplo içine girebiliyor...
Bu “yanlış tanımanın” ürünü paranoya, pratikte, siyasette, medyada hatta sokakta, karşımıza, elinde çekiç olduğu için, karşısına çıkan her şeyi çivi, bıçak alınca da kesilecek boğaz olarak gören çok tehlikeli, her türlü diyaloğa kapalı bir kitle olarak çıkıyor. Bu yeni ve çok tehlikeli gelişme, bana iç savaş arifesindeki toplumlarda görülen ruhsal şekillenmeleri anımsatıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Siyasetin sefaleti 16 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları