Hikmet Çetinkaya

Nasıl kıydınız Helin’e, Tevriz’e, bebelere...

15 Ekim 2015 Perşembe

Ölüm ülkesinde yaşamak zor!
Diyarbakır’da 12 yaşındaki Helin Şen, sokağa çıkma yasağı süren Sur ilçesinin Hasırlı Mahallesi’nde, PKK’li teröristlerle güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada öldürüldü.
Bebelerimiz öldürülüyor, bebelerimiz!
Ankara katliamında olduğu gibi.
Çocuklar, gençler ölüyor, bedenleri delik deşik ediliyor.
Yürek yakan görüntüler, kocasını, babasını, fidanlarını yitiren kadınlar, genç yaşlı insanlar.
Ölüm ülkesinin insanlarıyız biz...
Birer birer ölüyoruz, yüzer yüzer gömülüyoruz...
Onlara barış sözümüz var bizim... Siyasal görüşümüz, ideolojimiz, etnik, dinsel, mezhepsel kimliğimiz ne olursa olsun...
Yaşamı kucaklama, hayata sıkı sıkı tutunma, çocuklarımızı aydınlık yarınlara götürmek için.
Bir gün önce ne demiştim yazımın başlığında:
“Tarih kanla yazılmaz!”
Ankara katliamında yaşamını yitiren 17 yaşındaki Dicle Deli, İstanbul’da toprağa verilirken ablasının çığlığı hâlâ kulaklarımda benim:
“Adın gibi akıp gittin Dicle!”
Aslında bir ırmak gibi akıp gitmedi Dicle, kan gölünde boğuldu, alçakça katledildi 100 insanımız gibi...

***

Dünyanın her yerinde böyle bir katliamdan sorumlu olan siyasiler, bakanlar istifa eder...
Oysa bizde koltuklarına daha sıkı yapışıp açıklama yapıyorlar:
“Bu katliamdan ders çıkaracağız, neyi eksik yaptık araştıracağız...”
Karşımıza çıkansa umursamamazlık, boşvermişlik...
Vicdanı olan herkes kör terörü lanetler... Bunun bir insanlık suçu olduğunu söyler...
Dile kolay 97 canı toprağa verdik...
Yastayız! İsyandayız!
Acılarımız düğüm düğüm, hüzünlerimiz gri bir gökyüzü...

Bir yürek ki zaman ağacının yaprakları gibi dökülür... Güneşin kucakladığı, soğumuş bir ağaç gövdesi...
Bu yürek neyi kanıtlıyor Tanrı aşkına, söyleyin!
Rüzgârla kavrulan nehirlerin üzerindeki kuşların çırpınışlarını mı yoksa ölüm meleklerini mi?
Bir anlık bir susku!
Düşünmek, insanca yaşamak, sömürüye “Dur” demek; temel hak ve özgürlükleri savunmak suskuyla olmuyor...
Bu oyun, kan üzerinden siyasal rant, bitecek bir gün mutlaka bitecek...
Mario Luzi’nin dizelerindeki gibi, “Yaşamak bize kalandır hâlâ” denilip, parmaklarımız çoktan buza tutuklu olacak.
Ağlayacağız sessizce...
Bir umudu yakalamak için kan emicilere inat, sevdanın sımsıcak güneşinin doğuşunu seyredeceğiz.
Sonra haykıracağız hep birlikte:
“İnadına barış, inadına umut!”
Neyse bunun bedeli; çoluk çocuk, hepimiz, insanca ve kardeşçe yaşamak için öderiz...

***

Diyarbakır’da çatışma sırasında öldürülen 12 yaşındaki Helin Şen’in ölü bedeni yatıyor yerde...
Kara gözlü, siyah saçlı Helin, uyuyor sanki...
Bir çığlık atıyorum gecenin içinde...
“Ey yaşam, ne kesin yüz çizgileri ne inandırıcı yüzler ne de mal mülk istiyorum senden; tedirgin döndüğünde artık; balla acının tadıdır benim için...”
Bir süre dışarıya bakıyorum...
Kesin yüz çizgileri yok, inandırıcı yüzlerde...
Anlıyorum galiba...
Yok olan insanlık!
Biz, bizler yağmurduk, rüzgârdık, fırtınaydık... El kadar maviler döküyorduk, dağların yamaçlarında bekliyorduk...
Tıpkı hayatın yazı sayfası gibi... İstanbul’da sabah saatin sekizi...
Adana’da gösterilerde sıkılan bir kurşun, annesinin kucağındaki 3 yaşındaki Tevriz’i öldürmüş, haberiniz var mı?
Kulaklarımda Ankara’da babası emekçi Ziya Saygın’ın tabutuna kardeşiyle birlikte sarılan Dilan’ın çığlığı:
“Uyansana baba, duysana sesimi?”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları