Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bütün evlilikler, boşanmayla başlar!
Yıllardır dilime dolanmış söz malûm: Artık evlilik, boşanmayla muteber… Bu, şu demek: İnsanlar bugünün dünyasında evlilik yaptıklarında eskiden olduğu gibi “bir yastıkta kocama”yı değil birkaç yıl içinde boşanmayı öngörmekte. Buna en bariz kanıt, pek çok evliliğin başlangıcında hazırlanan ve eğer ileride boşanma durumu olursa eşlerin karşılıklı olarak birbirlerinden mal-mülk talebinde bulunmayacaklarına dair sözleşme… Evlilik başında yapılan “boşanma sözleşmesi…”
ATV’nin yeni dizisi Evli ve Öfkeli, evliliğin artık boşanmayla muteberliğini en radikal biçimde ve “eril iktidar-dişil çaresizlik” diye özetlenebilecek yaşamsal haksızlık formülünün üzerine giderek, bu arada “görsel kültür”ün hayatımızdaki hâkimiyeti doğrultusunda “imaj”, “tazelik”, “meşhurluk” gibi “tüketici takıntılar”la da hesaplaşma içinde dışa vuruyor.
Bu uzun cümleyi açma ve anlaşılır kılma yolunda dizinin karşımıza çıkardığı, çocukluktan ve mahalleden arkadaş dört kadın kahramanımızı tanıyalım!..
Ergenlikten yetişkinliğe bir türlü baş edemediği kiloları nedeniyle hayatı, bir ruhsal mikrop gibi benliğine yapışık “Çiko” lâkabıyla savaşmakla geçmiş ve şimdi bu mikrobun evliliğini de bozmaması için çırpınan Dilek (Ayça Erturan), an itibarıyla hikâye akışının merkezinde. Onun başarılı bir kadın doğum uzmanı olarak kariyerinin zirvesindeki ablası Mine (Yıldız Çağrı Atiksoy) kısırlık derdinde ve yurtdışında tedavi görüp hormon seviyelerini arttırarak kocasına bir çocuk verme hayalleri kurmakta. Mine’nin çocukluktan beri hem “kanka”sı, hem de aynı zamanda belli ki rekabet sarmalında “kanlı”sı olmuş Seray (Ebru Cündübeyoğlu), magazin basınının peşinden koşturduğu ama bir taraftan da artık yaşını-başını almış, dolayısıyla gözden düşme ve genç rakibeler tarafından “yutulma” tehlikesiyle karşı karşıya, ünlü bir dizi oyuncusu.
Nihayet Dörtlü’müzün “Erkek Fatma”sı, erkeklik kültürünün ezici baskısını bu kültürün temel taşlarından biri olan polislik mesleğine rağbetle aşmaya çalışan “Esra Komiser”imiz (Birce Akalay) var. Polislik aynı zamanda onun hem baba mesleği, hem de kendisini bir “patriyark” olmaktan öte, anne yokluğunun acısını iyice katmerlendiren ikinci-üçüncü evliliklerle de ezmiş babasından intikam mesleği.
Hikâye, kadınlarımızın mahalleden ve çocukluktan erkek arkadaşlarının da katılımıyla Esra’nın düğününe doğru yol tutmalarıyla açılır. Sonra mı?.. Dilek, bir kız çocuğu verdiği kocasının en ummadığı anda Esra’nın düğünü arifesinde artık kendisini sevmediğini ve boşanmak istediğini söylemesi sonucu 20 yıldır hiç kapanmamış “Çiko” yarasının yeniden kanamasıyla karşı karşıya kalır. Mine, çocuk verme hayalleri kurduğu kocasının ihanetine en korkunç şekilde, adamın başka bir kadından olan çocuğunu doğurtarak tanık olur. Seray, oyunculuğuna yönelik güzel ve “taze” bir kadından gelen ölümcül meydan okumayı önce savuşturur gibi olsa da sonra onun, üstelik kendi evinde kocasını baştan çıkarışının feci şaşkınlığına uğrar.
Ve Esra, düğün sonrası evine ve yatak odasına kucağında girdiği taze kocasının aslında kart bir zampara olduğunu, adamın sevgilisi tarafından yatağa “Mutlu evlilikler” notu eklenerek bırakılmış seksi kombinezon hediyesiyle öğrenir. Böylece üç arkadaşının evliliklerinde yıllar içerisinde olan, Esra’nın başına evliliğinin daha ilk birkaç saati içinde gelmiştir.
Demek ki evliliklerin kapısı artık ayrılıkla ve boşanmayla açılmaktadır!..
Tematik altyapısını kadın sorunu ile “kitle kültürü-meşhuriyet çağı” sorunsalına dayandıran komedi-dram formatındaki dizi, ilk iki bölümünden anlaşıldığı kadarıyla dört kadının yeni aşklara yelken açarak yaralarını sarma çabası ile peşlerini bırakmayan ilk eşlerinin ha bire onların yaralarını kanırtması arasında sarkaçsal bir salınımla şekillenecek. Kurgusal, teknik ve oyunculuk olarak gayet sağlam kotarılmış yapım, insanlık haline dair evrensel bir sorunu oldukça başarılı şekilde yerlileştirip özgünleştirmiş. Özellikle dört kadın oyuncunun uyum ve tamamlayıcılıkları takdiri hak ediyor. Ayrıca Yıldız Çağrı Atiksoy’un bu kadar pırıltılı bir performans noktasına gelmiş olmasını heyecanla karşıladığımı belirtmek isterim.
Son bir not: Dizinin Seray karakteri ile çerçevelenen kesiti, pembe dizilerin parodisine dayanan, Sally Field ve Kevin Kline’lı “Soapdish” (1991) filmini çok çağrıştırdı bana. Seray ve asistanı Deniz (Elif Atakan) arasındaki ilişkide de sözünü ettiğim filmdekine benzer bir açılım kokusu sezinler gibi oldum, ama bakalım!..
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- Yıkılması gerekiyor!