Hikmet Çetinkaya

İnadına barış, inadına umut...

13 Ekim 2015 Salı

Ne güneşle ne de ay ışığıyla yıkanıyor alanlar, caddeler, sokaklar... Kanla yıkanıyor... Cumartesi sabahı barış için Ankara’ya gelenler...
Üniversite öğrencileri, sendikacılar, memurlar, öğretmenler, emekçiler, solcular, sosyalistler, demokratlar, yurtseverler...
Savaş değil barış isteyenler...
Umutlarını çoğaltıp ağaçların ağırlaşmış tepelerinde sevgi tomurcuklarına sarılanlar...
Türk, Kürt, Laz, Çerkes!
Sünni, Alevi!
Sevgisizlere, oluk oluk kan akacak diyenlere “savaş değil barış” yanıtı verenler katledildi...
Yüreğim yangın yeri...
İçim paramparça!
O gece sabaha dek uyuyamadım...
Gecenin içinde fısıldayan ağaçları dinledim, ölülerle yatanların üstüne dallarını uzattıkları saatlerde.
Ne denli çok özlemiştik değil mi gökyüzüne kansız bakmayı...
Aslında hep kanlıydı gökyüzü...
Acılı!
Ağlamaklı!
Hüzünlü!
Silahların susma zamanıydı oysa...
Sevginin, beraberliğin, insanca, kardeşçe yaşamanın zamanı!
Çok gördüler bunu bize, çok...
Çekilen halayların ötesinde, alçakça kurulan pusu, Cumhuriyet tarihimizin en büyük terör eylemi birkaç dakika sonra gerçekleşecekti.
Gökyüzüne paramparça olmuş bedenlerin bakma zamanı geliyordu.
Suruç’tan Ankara’ya uzanan o yolda, ölüm kapıyı çalmak üzereydi...
Saklanan sözcükler arkasındaydı yaşam, vahşet çok yakındı Ankara sabahında...
Umutlarımızı kan gölü yuttu!
Sadece bakakaldık...
Hüznün türküsünde yitip gittik...
Oluk oluk akıtılan kan, kahpelik, alçaklık kol kolaydı...
Gözlerimizle gördük!

***

Bu ülkeyi yangın yerine çevirenler, “kana kan intikam” diyenler, kendi siyasal çıkarlarını gözetenler, “terör nereden gelirse gelsin, bir insanlık suçu” demeyenler, parçalanmış bedenleri gördüler...
Yaşadığımız coğrafyada acılar, hüzünler kuşaktan kuşağa geçti...
Benim kuşağım “sancılı yıllar içinde kırıldı...”
Öldürüldü, idam edildi!
Bu yangına, felakete karşı birleşmenin “zaman”ı.
Korkmadan, sinmeden!
Bir barış zincirini oluşturmamız gerekiyor...
Pısırık, boyun eğen, korkan olmayacağız.
Terörü lanetleyeceğiz!
Yazı yazanın üzerinde baskı kuranları, tehdit edenleri, sansürcüleri demokrasi düşmanı olarak tanımlayacağız...
İnsanca bir yaşam için, demokrasi, özgürlük, barış için...
Saf tutacağız hep birlikte...
İdeolojimiz ne olursa olsun, teröre karşı çıkacağız...
İnancımızı, düşüncemizi elimizden almak isteyenlerle demokratik mücadele yapacağız...
Polis, asker, çocuk, kadın, genç, yaşlı, etkisiz hale getirilmiş kaç insan öldü, kaç?
Bunun hesabını soracağız!
Yeter artık, diyeceğiz, silahlar sussun, ülkemize barış gelsin, emek-sermaye çelişkisi gündemden düşmesin...
İnsanca, hakça bir düzen isteyeceğiz, yaşamı türkülü çiçekli dallarda çoğaltacağız...
Mavi suların derinliklerinde özgürlüğe doğru kulaç atacağız...
İntikam dili değil, sağduyu, barış dili egemen olacak...
Ankara Garı’nda barışa atılan bombalar... Bunu yapan alçaklar... Sevgi’nin Ateş’inde kavrulacak...
Hep birlikte Miroslav Holub’un dizelerindeki bir hayatı ortaya çıkaracağız:
“Git, kapıyı aç.
Sadece karanlık varsa bile
tıkırdayan,
sadece boş bir yel
varsa bile,
sadece
hiçbir şey
varsa bile git, kapıyı aç.”

***

Haydi açalım kapıyı...
Korkmayalım, yılmayalım, sinmeyelim...
Barışa, demokrasiye, özgürlüğe, kardeşliğe koşalım...
Kini, nefreti, intikamı değil, sağduyuyu yaşama geçirelim...
Sevda türkülerini söyleyelim birlikte...
Karanlığın perdesini yırtıp mavi bir aydınlığı yakalayalım.
Haydi durma!
Çabuk ol!
Umutlarımızı katliamlara dönüştürenlere inat, birlik olalım!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları