Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kan revan içinde sürüklenirken...

12 Ekim 2015 Pazartesi

Suriye-İran-Irak, Sünni-Şii ekseni üzerinde Rusya, NATO karşılıklı gerginliği tırmandırıyor, birbirlerini deniyorlar. İşin kötüsü her ikisinin de başka bir seçenekleri yokmuş, bir “Tükidides tuzağı” (“İlginç Zamanlar İki Tuzak”, Cumhuriyet, 01/10/2015) oluşmuş gibi görünüyor. AKP Türkiyesi ise şimdi bu “tuzağın” tam ortasında.

Atina olalım derken...
AKP liderliği Suriye’de olup bitenleri bir türlü kavrayamamıştı, şimdi artık pusulasını da kaybetti. “Rusya’nın Suriye ile sınırı yok ki”, “enerjiyi başka yerden alırız” vb., gibi gariplikler aslında bir fiyaskonun parçası. Bu fiyasko yüzünden AKP Türkiyesi geldi bir başkasının “Tükidides tuzağına” düştü; seçimlerin ardından başlayan çatışmalar, Suruç, sonra Ankara Barış Mitingi katliamı; artık kan revan içinde sürükleniyor...
Bir fantezi dünyasında yaşayan AKP’nin, siyasal İslamın entelektüellerinin realite ile her zaman ciddi sorunları oldu. Realite AKP liderliğini yine darp etti; ülke 95 insanına ağlıyor, onlar yine şaşkınlar; ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor...
Hesapça, kültürel, tarihi mirasımızla (stratejik derinlik) bölgenin, İslam dünyasının lideri, adeta Atina’sı olacaktık. Bu plan bölgenin, dünyanın realitesine çarpınca kırıldı. Bu kırılmayı da anlayamadılar. Türkiye bu kez Peloponnes Savaşları’nda, Atina ile Sparta’nın arasında, kaynayıp giden Mykanos’a, Korfu’ya benzemeye başladı.
AKP liderliğinin aymazlığı o dereceye yükseldi ki, kendi ihtirasları uğruna, NATO ile Rusya’yı III. dünya savaşına, ya da en azından Türkiye’yi de içine çekecek bir bölgesel savaşa sokabilecek maceraları kabul etmeye hazır gibi görünüyorlar.
İşte bu nedenlerle, 1 Kasım seçimleri, AKP’nin elinden bu olanağı almak, dış politikaya biraz realite enjekte etmek açısından, yalnızca ülkenin geleceğini değil, bölgesel hatta belki de küresel gelişmelerin yönünü belirleyebilecek bir önem kazanmaya başladı.

Mutfaktaki lavaboyu bile...
Rusya’nın Suriye’deki “varlığıyla” ilgili yazıları okurken aklıma bir Anglosakson deyimi geldi: “Her şeyi getirmiş, mutfak lavabosunu bile.” Bu yüzden, Rusya’nın niyetinin IŞİD’i yok etmeyi çok aştığını düşünmek gerekiyor.
Gerçekten de uçaklar, tanklar bir yana, Foreign Policy’den Elias Gross, Suriye’de Rusya’nın, insansız uçaklara ek olarak getirdiği Krashuka, IL-20 ve Vasily Tatishchev, R-166-0.5 gibi elektronik savaş araçlarını, pratikte izlenmesi, hedef alınması hiç de zor olmayan bir düşmana karşı devreye sokmuş olmasına dikkat çekiyordu. İngiliz Royal United Services Institute’den Igor Sutyagin, Batı’nın, Ukrayna’da “uçuşa kapalı hava sahası” yaratma niyetinin Krashuka’nın (uçakların, alçak yörüngeli uyduların elektronik sinyallerini bozabilen bir hareketli elektronik savaş ünitesi) getirilmesiyle rafa kaldırıldığını söylüyor. IL-20 Kremlin’in en kapasiteli casus uçaklarından biri, Vasily Tatishchev, çok gelişkin bir sinyal izleme, bozma gemisi.
Rusya’nın Hazar Denizi’nden fırlattığı Kalbr NK, 1500 mil menzilli Cruise füzelerine ilişkin kimi sorular da var. Rusya neden böyle bir ateş gücünü Hazar Denizi’nde, kime karşı kullanmayı düşünerek tutuyor. Bu tip füzeler için nasıl oluyor da Buyan–M grubu Korvet tipi görece küçük çaplı bir gemiyi platform olarak kullanabiliyor?
Rusya’nın, Ukrayna’da olduğu gibi Suriye’ye de gönüllülerden oluşan bir birlik getirmeye hazırlandığı aktarılıyor. Sanırım Rusya, Suriye’de kendi çıkarlarını korurken, NATO ve Batı’nın siyasi birliğini, risk alma, bir “hibrid” savaşa uyum sağlama kapasitesini de ölçüyor, elektronik bilgi topluyor. Buna karşılık, NATO ve ABD’nin de Rusya üzerine bilgi toplama şansı oluşuyor. Rakip orduların bu kadar dar bir alanda karşılaşmaya başlaması, bir “kaza”nın ardından sonu belirsiz bir süreci başlatma riskini getiriyor.
Bu sırada, AKP liderliği de, IŞİD’i unutarak Rusya’ya karşı NATO yanımda diye avunuyor; NATO’nun binlerce askeri de Türkiye’ye gelmek için hazır bekliyor (The Times 09/10). Siyasal İslamın ihtirasları ülkeyi yönetilemez hale getiriyor. “Yeni Osmanlı” eskisinin izinden gidiyor. Sanırım “fıtratında var”. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump! Nasıl yani? (2) 14 Kasım 2024
Trump! Nasıl yani? 11 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları