Sol dağarcıktan yerel özerklik

28 Eylül 2015 Pazartesi

“Yerel özerklik” kavramının Sevr Antlaşması’nın Kürdistan kurulması ile ilgili maddesinde geçtiğine, bölgede çıkarılan savaşların, halkların birbirine düşürülüşünün, sömürgenlerin hiç bitmeyen enerji kaynaklarına ulaşma tutkusuna bağlı olduğuna ilişkin yazılarımıza “demokrat” ve “sosyalist” olduğunu ileri süren kimi kesimlerden “sol jargon”la karşı çıkanlar oldu.
Oysa, bilebildiğimiz kadarıyla sol dağarcığın içinde “emperyalizm” önemli bir yer tutar.
Örneğin, Lenin’e göre, sömürge savaşları, emperyalist savaşlardır. Emperyalizm, çıkarları gereği, işine geldiğinde halkları bölmek için çaba harcar.
Yine Lenin’e göre, emperyalizmin en önemli özelliği yeryüzünü ikiye bölmesidir. Bu bölünme sonucu, çok sayıda ezilen halkın karşısında çok az sayıda ezen ulus oluşur.
Emperyalizm, 1. Dünya Savaşı’nda ve sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları üzerinde yaşayan halkların “ulusal kini”ni kışkırtmıştır. Sevr Antlaşması’nın Anadolu’yu etnik temelde parça parça bölen maddeleri, bu kışkırtmanın en önemli kanıtıdır.
1. Dünya Savaşı sonrası, dünya nüfusunun yüzde 70’i; sömürücü, varsıl ve askeri açıdan emperyalist ülkelere bağlı çok sayıda ezilen halklardan oluşmuştur.
1990’ların başından itibaren azgınlaşan emperyalist küreselleşme ise halkları etnik temelde bölme tasarımını doruğa ulaştırmıştır. (Türkiye’nin Güneydoğusu’nda yaşanan savaşın körüklenmesi ve giderek hızlandırılması da aynı döneme rastlar.)
Emperyalizmin bu yeni aşamasında; Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Ortadoğu’da etnik ve dini temele dayalı birçok yeni küçük küçük devletçik oluşturulurken sömürgen ülkeler yapılandırdıkları ulus üstü örgütlenmeler ve kurallarla dünyada yaratılan değerlere daha kolay el koyma olanağına kavuştular.
Böylelikle, Rosa Luxemburg’un, emperyalizmin gelişmesinin küçük halklar için “kendi kaderlerini tayin hakkı”nı düşsel kıldığı saptaması, yaşam içinde kanıtlanmış oldu.
Örneğin, ABD’nin, petrol çıkarları için parça parça ettiği Irak’ta oluşturduğu bölgesel Kürt yönetimi bugün kendi kaderini tayin etmemektedir. Bağımsız bir yapı gibi görünmesine karşın egemenlerce petrol çıkarları için oluşturulan bir manda yönetiminin ötesine geçememektedir.
Tıpkı, Suriye’nin bütünlüğünün bozulması sonrası kantonlar (yerel özerklik) oluşturan PYD’ye bağlı Kürt güçler gibi.
Bu çerçevede bakıldığında, bizim sarayda oturan boğuk seslinin, ABD’nin PYD’yi “terörist örgüt” görmemesinden yakınması safdilliktir. Çünkü PYD, kendi kaderini tayin etmemekte, dünyanın efendileri tarafından kendisine uygun görülen kaderi, yani enerji koridorunu Akdeniz’e açma görevini üstlenmektedir.
Tıpkı, “yerel özerklik” diye yola çıkıp Türkiye’nin yeniden kana bulanmasına, “ulusal kin”lerin kabarmasına yol açanlar gibi.

Ankara’ya yeni kütüphane
Kitap ve bilgiye düşkün öğrenci ve araştırmacılara duyurulur: Başkent Üniversitesi, yeni ve çağdaş bir kütüphaneye kavuştu.
Başkent Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanı Nermin Gül’ün verdiği bilgiye göre, 77 terminalin bulunduğu kütüphane, 983 okur ve araştırmacıya hizmet verme olanağına sahip. Görme engelliler için ayrı bir mekânı var.
Müzik ve sanat koleksiyonundan oluşan müzik-sanat odası, görsel-işitsel kaynakların yer aldığı görsel-işitsel salonunda da toplam 13 terminal yer alıyor.
Kütüphane 24 saat açık...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ekonomist Aile 21 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları