Hikmet Çetinkaya

Lorca’yı kurşuna dizdiler...

27 Eylül 2015 Pazar

Eylül hüznü var içimde... İstanbul’dan uzakta, bir Akdeniz kasabasındayım...
Bir ağacın altında oturuyorum...
Kara buluttan sızan bir ışık gözümü aldı. Sanki bir gizemin izdüşümü gibi bir şey bu. Ayırdına pek varamadığım bir düş gibi sanki.
Denize karşı bir yeraltı ırmağının sesini duyar gibiyim. Bilmediğim bir yerde, geçmiş zaman hikâyeleri içindeyim.
Bayramdan iki gün önce Silvan’da alçakça öldürülen 25 yaşındaki Uzman Çavuş Mehmet Ali Sarak’ı düşünüyorum.
Sabah evinden sivil giysileriyle çıkmış, Silvan’ın Diyarbakır Caddesi’nde görev yaptığı birliğine doğru yürüyerek gidiyordu.
Savcılık lojmanları yakınında PKK’li teröristlerin saldırısına uğradı ve orada şehit düştü.
Bir fidanımız daha kırıldı...
Haberi duyduğumda boğazım düğümlenmiş sinirlerim altüst olmuştu.
Ölümle hayatın arasındaki o ince çizgiyi düşündüm.
Merak ediyordum PKK kime hizmet ediyordu?
1 Kasım seçimleri öncesi demokrasiyi değil cinayetleri önemseyen, barışa giden yolları bombalarla kundaklayan, AKP’nin ekmeğine yağ süren PKK...
Çaresizlik içinde kıvranan bölgedeki Kürt kardeşlerimiz...
Bir Kürt annenin, askerliğini yaparken oğlunun şehit düşmesinden sonra yaktığı ağıt, babaların, anaların çığlıkları:
“Kürtler ve Türkler kardeştir, bitsin artık bu ölümler, dinsin babaların, anaların, kardeşlerin acıları...”

***

Hayat yeraltının derinliğinde akan su gibi...
Ben ise bir bayram sabahında kendi düşüncelerimi, eylül hüznümü yaşıyorum...
Kentin üstüne bulutlar çökmüştü birkaç saat önce. Yağmur yağmaya başlamıştı. Şimdi güneş yüzünü gösterdi.
Altüst olan düşüncelerim, ağaçlar, dağların yamaçları...
Sol yanımda duvarları beyaz badanalı iki katlı bir ev var. Evin balkonunda bir gül ağacı...
Balkona sırtını vermiş gül ağacı bana göz kırpıp duruyordu.
Ne bileyim, benim hüzünlü halimi görmüş ve beni dallarıyla kucaklamak istiyordu sanki.
Bunca ölümler, acılar, baskılar...
Şiddet!
Tüm bunların imbiğinden süzülen karamsarlık... 
Yakın tarihimizin sayfalarında bu cinayet şebekeleri, terör örgütleri yer alır ama biz toplum olarak hiç önemsemeyiz.
Lucius Annaeus Seneca’nın bir deyişi var, tam sırası şimdi:
“Yeryüzünde gün ışığına layık olmayan nice kişi var ama güneş her gün doğar...”
Gerçekten her gün doğuyor güneş ve batıyor...
Hayat ve yaşam...
Terörün dehşeti, kana kan intikam duyguları...
Birliğine giden 25 yaşındaki Uzman Çavuş Mehmet Ali Sarak’ın alçakça katledilmesi...

***

Çok sık yazıyorum, bir kez daha yineleyeyim:
“Türkiye bir iç savaş yaşamadı ve yaşamaz!”
Çünkü hem Türkler hem de Kürtler şöyle diyor:
“Biz kardeşiz, terör nereden gelirse gelsin bir insanlık suçudur!”
Toplumu kin ve intikam duygularından arındırmak gerekir...
1936’da İspanya iç savaş yaşadı... 500 bin konut yerle bir edildi, 183 kent yıkıldı, bir milyon kişi öldü, 500 bin kişi sürgüne gönderildi...
40 yıllık Franco diktası, faşizmin buyruklarını acımasızca yerine getirdi...
Lorca, İspanya’nın ve insanlığın büyük şairiydi, faşistlerce 1936’da kurşuna dizildi hiçbir siyasal eyleme katılmamasına karşın!
“Ölürsem
Açık bırakın balkonu,
Çocuk portakal yer.
(Balkonumdan görürüm onu.)
Orakçı ekin biçer.
(Balkonumdan duyarım onu.)
Ölürsem
Açık bırakın balkonu.”
Lorca’nın dizelerinde yitip gittim...
Solumda iki katlı duvarları beyaz badanalı ev, balkonunda sırtını duvara vermiş gül ağacı...
Belki benimle konuşmak istiyor...
Yaşanan an ve süreç...
Doğru ve gerçek, gül ağacının dalları gibi olsa...    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları