Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Nerede o eski bayramlar!’

24 Eylül 2015 Perşembe

Benim kuşağımın bayram anıları içinde, çoğunlukla, ertesi sabah erken uyandığında hemen giymek hevesiyle yatarken başucuna konan, bayramlık ayakkabı öyküsü yer alır.
Benim de öyle bir siyah rugan ayakkabı anım var sanıyorum, ama emin değilim. Bazen insan bir şeyi anımsar gibi oluyor, ama sonra anlıyor ki o olay hiç olmamış, tıpkı kesilen ayağın yerinde duyulan ağrı gibi.
Örneğin Galatasaray’ın ilkokulunda iken, bizim sınıfa müfettiş olarak gelen ünlü yazar Reşat Nuri Güntekin, capcanlı gözümün önünde, ama sınıf arkadaşlarımdan hiçbiri olayı onaylamadı. Sonunda anladım ki, böyle bir olay hiç olmamış. Peki, bendeki o görüntü nereden çıktı?
Bayramlık ayakkabı öyküsü de öyle, yetmiş yıl önceki yatağımın başucunda duran siyah rugan bir tokalı ayakkabı görüntüsü var. Ama bunun gerçekliğinden kuşkuluyum.
Ama aynı yıllarda bir bayram günü verilen, öküz gözü tabir edilen büyük nikel on kuruşluğu, biraz sonra sokağa çıkıp dondurmaya tahvil etmeyi beklerken, sırtüstü yattığım yerde tükürükleyip alnıma yapıştırmaya çalışırken boğazıma kaçtığı, boğulmama ramak kalmışken, Mahmut amcanın ayaklarımdan tutup, tepe aşağı sallandırmasıyla kurtulduğum gerçektir.

***

Bayramların geleneksel alışkanlıklarından biri de eski bayramları anmaktır.
Gazeteciliğe ilk başladığım günlerde, bir yandan dış politika yazıları yazarken bir yandan da, enginarın kararmaması için ne yapmak gerektiğinden tutun, yeşil salatanın mikroplarının öldürülmesi için sirkeli suya yatırılmasına kadar türlü pratik bilgiyi içeren, magazinlerden günlük fala kadar envai çeşit yazı yazardım. Bir keresinde de, Akşam gazetesini açıp, “Bakalım bugünkü falımız neymiş?” diye bir gün önce kendi yazdığım yazıyı okuduğumu hiç unutmam.
Tabii durum böyle olunca, “Nerede o eski bayramlar!” yazısını yazmak da, çaylak köşe yazarı olarak bana düşüyordu.
İşin kolayını bulmuştum. Arşivde çalışan güler yüzlü sempatik biraz da içkici olduğunu tahmin ettiğim, Reşat Bey vardı, gider onunla konuşurdum. O da eski bayramları ballandıra ballandıra anlatırdı.
Eskiye özlemin tatlı olduğu yıllardı, böyle yazılar çok okunurdu, okunmasına da, yine de “nerdee o eski bayramlar!” tekerlemesi, biraz da eskiye takılıp kalmış kişiler ve nafile özlemler için kullandığımız küçümseyici bir deyişti.

***

Tabii eski bayramları sormak için seçtiğimiz kişilerin yanına, hem saygı ve sevgi hem de biraz da hüzünle giderdik. Çünkü ne de olsa, onlar en hafif deyimiyle “eski” idiler.
Özlem, anılar eski bayramlar onlarındı, ama yaşanan asıl bayramlar ve hayat bizimdi.
Aradan yıllar geçti.
Bir gün Aydın Doğan’ın Milliyet’inin şimdi Hürriyet’in olan o zamanki yeni binasında, Melih Aşık’a komşu olan odamın kapısı tıklatıldı, sonra yavaşça açıldı. İçeri giren çekingen genç arkadaşı karşıladım:
Buyurun!
Efendim, dedi benimle şey hakkında bir söyleşi yapar mısınız?
Ne hakkında?
Şey, eski bayramlar hakkında efendim... İçim cız etti. Demek sıra bana gelmişti!
Artık kapı çalınmasına da gerek yok. Kendiliğimden anımsıyorum eski bayramları.
Ama yine de “nerede o eski bayramlar?” demiyor, eskinin bugünden daha güzel olduğuna inanmıyorum.
Hepinizin de, yeni bayramlarınızın eskilerinden daha güzel olmasını dilerim efendim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları