Hikmet Çetinkaya

Ölen biziz...

22 Eylül 2015 Salı

Bir yandan ötekileştirme, ayrıştırma öte yandan teröre karşı miting...
Milyonlarca nefes, teröre karşı tek ses!
Elbet teröre karşı tek ses, ama insanlığa göre de tek ses!
Terör nereden gelirse gelsin hep birlikte, hayatın o ince çizgisinde nice ölümleri, acıları, hüzünleri görerek.
Suruç katliamı 33 can... Ceylanpınar’da alçakça öldürülen iki polis... Cizre’de 17 cenaze... Iğdır’da 8 polisimize kurulan bombalı tuzak.
Bodrum kıyılarından açılan şişme lastik botun batmasıyla 34 mülteci daha ölmüştü... 5’i bebek, 6’sı çocuk...
Televizyon ekranlarında hızla dönen, araya reklam girince pek anlayamadığımız ölüm haberleri.
Sahi hacdaki vinç faciasında kaç yurttaşımız ölmüştü?
12 mi, 13 mü, kaç?
Alt alta koyduğum tüm sayılar, ölümler, televizyon ekranlarında sadece alt yazı olarak geçiyor.
Unutkan toplumuz...
Bir iki gün içinde değil, birkaç saat içinde unutuyoruz ölümleri.
Her sayı bir acı!
Milyonlar nefes alıp veriyor, terör giderek azgınlaşıyor...
Her Kürt yurttaşımız potansiyel terörist bu ülkede, eğer AKP’ye muhalifse...
Ben ise günlerdir ölüm, acı, hüzün üzerine yazıyorum...
Acı, durmuş bir saatin sarkacı mı, gökyüzünün kapkara bulutlara bürünmesi mi, yüreklerin bağnazlığında tüten bir ateş mi?
Uzun uzun düşünüyorum!

***

Terörle mücadele, teröre karşı tek ses olmak başka bir şeydi; savaş istemek, savaşmak başka bir şey.
Bir düşman yaratırsınız hemen!
Savaşa siz karar verip, savaşmazsınız...
Savaşan ana kuzularıdır!
Onlar ölür, yani bizler!
Medyayı susturmaya çalışırsınız, yandaşları üzerimize salarsınız. Biz eski defterleri karıştırıp hep kavga ettiğimizde biz, bizler ölürüz.
Acı, ölüm, hüzün durmuş saatin sarkacıdır; sallanır gün ağarırken... Horozlar ötmez olurlar vakitsiz öten horoza saygılarından...
Usta böyle yazmış 30 yıl önce, ey benim mor menekşem!
Nasırlanmış acının can kafesinde, kendi çıkarları için kan gölünden, ölen canlardan oy devşirmek için...
Çünkü savaşan o değil, ölen onun, onların çocukları değil...
Gariban halkımın çocuklarıdır!
Tanyeri ağardığında özgürlüğün değil ölümün, acının, hüznün sirenleri çalar.
Usta bakar uzun uzun göğe, karşı dağlara...
Mırıldanır kendi kendine:
Dikerler acının şamdanına haksızlığın mumunu; cılız aydınlığın gölgesi dört duvara vurur!
Ve savaştan rant sağlayanlar, iktidarın beşiğinde sallanmaktan mutludur...
Savaşın kızgın ateşi, bir 550 milletvekili...
Haydi konuş ciğerim, meydan senin, metro senin, metrobüs, vapurlar, otobüsler senin...
Maltepe’den, Mecidiyeköy’den kaldır 50 otobüs...
Milyonlarca nefes, teröre karşı tek ses!
Mehmet’im, yiğidim, aslanım içimdeki çürükleri ayıkladım, 1 Kasım seçimleri için benim için savaş...

***

Savaşan sen değil, ölen de sen değilsin...
Ölen biz, ölen hepimiz...
Barış kavramını çöpe atan siz, halkın iradesine karşı 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını önemsemediniz.
Yeni bir kavram barış yerine:
Savaş! Savaş! Savaş!
Bilmem acının duyarlılığı uçup gider mi aklın gücü egemen olduğunda... Ya da savaşın güdüsü tüm benliği sarıp bencilliği dağıtınca?
Ustalar bu soruları sormuş yıllarca!
Bugünü 30-40 yıl önceden haber vermişler...
Bir değil, iki kuşak bağımsızlığımız ve özgürlüğümüz için mücadele etmiş, gençlerimiz zindanlarda çürümüş...
Askeri darbeler tanklarıyla ezip gitmiş düşüncelerimizi...
Hayatımızı çalmışlar hep!
13 yıllık iktidar artık sona bir adım daha yaklaşırken, savaşın gücünden sandık rantı sağlamak istiyor...
Ölen biziz, ölen hepimiz!
Ölenler yoksul halkımızın çocukları!
Sus, konuşma, yazma kalemini satmayan gazeteci arkadaş. Düşmanı olursun sonra. Tehdit edilirsin, saldırıya uğrarsın...
Sus!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları