Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

AKP rejimi üzerine iki saptama, iki not

17 Eylül 2015 Perşembe

Geçen günlerde karşılaştığım iki saptama, AKP rejiminin özellikleri üzerinde, bazı yanıltıcı varsayımlardan kurtularak daha sağlıklı düşünmeye yardımcı olacak nitelikteydi.
Can Dündar, Hamburg’da “Türkiye’de basın özgürlüğü” konulu bir toplantıda konuşurken “12 Eylül döneminde de, söylediğim gibi gazetecilik yaptım. O zaman gazeteler toplatıldı, o zaman da gazeteciler tutuklandı. Ama ben bu çapta bir baskıyı 12 Eylül’de bile hissetmedimdemiş.
Bu saptamada anahtar sözcük, bence, “hissetmedim”: Askeri rejimin disiplin, cezalandırma yöntem ve teknolojileri, bugünkü AKP rejimininkinden daha doğrudan ve şiddetli olabilir. Ancak bugün baskısı daha çok hissedilen bir rejim var.
Can Dündar konuşmasında iki noktayı vurguluyor: Birincisi, askeri rejim, kalıcılık iddiasında olmayan, bir baskı rejimidir -bir iki yılda gider-. İkincisi, yasaklarını açıkça ortaya koyar, uymayanları cezalandırır. Bugünkü baskı rejimi 13 yılda, “pasif devrim”, “moleküler dönüşüm” kavramlarıyla ifade edilebilecek bir süreç içinde devletin, toplumun dokusuna sızarak yerleşmiştir; kalıcı olmak iddiasındadır. İkincisi, bugünkü rejim keyfidir, baskısını bu zeminde arttırmaktadır.
Diğer taraftan 12 Eylül Askeri diktatörlüğü hem kendi olağanüstülüğünü, geçiciliğini “tanıyan” bir rejimdi hem de, AKP rejimi ile arasında, baskının bugünkü kadar daha ağır hissedilmemesine yol açan “yapısal” farklar vardı.
12 Eylül askeri rejimi, meşruiyetini kendi “kılıcının” gücünden, yerli ve uluslararası egemen sınıfların desteğinden alıyordu; halkın aktif desteği değil, pasif kabulü yeterliydi; bu anlamda askeri rejim toplumun (sivil toplumun) içinde değil üzerinde örgütlüydü. Etkisi, toplumun dokusuna, günlük yaşamına göre yüzeyseldi. İdeolojisi, toplumun genel çıkarını, koruma kollama savından besleniyordu.
AKP rejimi, siyasal İslam hareketinin karmaşık, toplumun dokularına sızmış bir baskıyı üretebilen, fiziki, daha önemlisi simgesel şiddeti, günlük yaşamın mikro süreçlerinde harekete geçirebilen örgütlenmesine dayanıyor. Bu rejim hem özgün bir toplumsal tabana sahiptir hem de bu toplumsal taban bir, dini (Sünni) “hakikat rejiminin”, bu rejimle beslenen bir liderlik kültünün etkisi altındadır.
Toplumun yüzeyine var olan bir askeri rejime muhalefet bir şeydir; meşruiyetini Tanrı’dan aldığını savunan, buna inanan bir kitle tabanına dayanan bir rejime muhalefet bir başka şeydir. Ne yazık ki daha sürecin başındayken, bu gerçeği AKP’nin toplumu demokratikleştireceğine, “Askeri vesayeti” kıracağına inanan dostlarımıza anlatamadık!

AKP’nin sabit seçmen kitlesi
Metropoll Araştırma Şirketi Başkanı Özer Sencar, son araştırmalarının sonuçlarını Tarafsız Bölge programında anlatırken yukarda değindiklerimle yakından ilişkili bir noktaya işaret etti.
Metropoll’ün araştırmaları, AKP’nin, yıllar boyunca değişmeden kalabilen bir çekirdek seçmen kitlesi olduğunu gösteriyormuş. Diğer siyasi partiler, bu kitleye ulaşamıyor, diyalog kuramıyor, tercihine nüfuz edemiyor, dolayısıyla bu kitleyi etkileyemiyorlarmış; etkileyemedikleri için de AKP’nin, tek başına hükümet kuracak konumu koruyamasa bile, bu kitle sayesinde en büyük parti olarak kalmasını, siyasi iktidarın aldığı, alacağı biçimi belirlemeye devam etmesini engelleyemiyorlarmış.
Metropoll araştırması, 13 yıllık AKP döneminde, toplumun önemli bir kesiminde güçlü “algısal kilitler” oluştuğunu gösteriyor. Ne yazık ki, bu “algısal kilitler”, özellikle de belli bir “hakikat rejiminin” (Sünni, siyasal İslamın) etkisi altında oluştuklarından (bunları bir kimlik yapılanması olarak da düşünebiliriz), dış bir etki olmadan, bir “travma” düzeyinde düş kırıklığı yaşamadan, kendiliklerinden çözülemezler. Henüz karar vermek için erken ama, şehit cenazelerinin böyle bir travmayı başlattığı düşünülebilir.
Bu saptamalar, eğer doğruysalar, gelecek seçimlerde (kısa dönemde) AKP muhalefetinin, örneğin CHP’nin önündeki tek çıkar yolun o “sabit seçmen kitlesini” kazanmaya çalışmak yerine, onun dışındakileri bir araya getirmeye çalışmaktan geçtiğini söylüyor.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump! Nasıl yani? (2) 14 Kasım 2024
Trump! Nasıl yani? 11 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları