Hikmet Çetinkaya

Cesurum Ey Namussuzlar...

02 Şubat 2014 Pazar

Korkaktırlar onlar, kalleştirler, sinsice yaklaşıp arkadan vururlar...
Aydınlıktan korkarlar, karanlığı severler...
Sevgisizdirler!
Barış istemezler!
Çatışmayı severler...
Kan gölünden beslenirler!
30 yıllık acılar, o cinayetler, şehit tabutları, ölü ele geçirilenler...
Hep sürsün isterler!
Çocuklarımızın, gençlerimizin özgürce yaşamasını değil, yaşamamasını isterler...
Zindanlara atarlar!
İşkenceden geçirirler!
Engin Çeber gibi zindanda öldürürler!
Çiçeklenmiş dalları, çiçekleri, ormanları, kuşları sevmezler...
Talandan ve yağmadan hoşlanırlar!
Katildirler, talandan, vurgundan yanadırlar!
Denizi, dağların yamaçlarını, göğün mavisini görmezler...
Kurt puslu havayı sever, bunlar da aynı öyledir...
Terörden zevk alırlar!
Pusun yayılmasını beklerler...
Karanlık sokaklarda ellerinde sopalarla görürsünüz onları...
Ali İsmail’i nasıl alçakça öldürdülerse...
Çok iyi bilirler...
Batı’da Doğu’da her yerde nasıl kanla beslendiklerini...
Ülkenin canına, ruhuna, kanına girmiştir onlar, her ölümde kına yakarlar.
Alçaktırlar!
Dinlerler, izlerler, fişlerler!..

***

O özgür sevecenlik, o yaşam, çiçeklenmiş bir yürek, aşk onlar için yok olan şeylerdir.
Sevginin gelip dayandığı bir ağacı bilmezler!
Doğanın içinde yanmış, hayatı kucaklamış, duyguları çoğalmış insanları sevmezler!
Gülüşünde eski acılar taşıyan bir kuşağın; özlemini, yitip giden hayatını, mücadelesini anımsamazlar...
Oysa anımsayanlar, unutmayanlar vardır.
Yıllarca ölümler gördük, acılar, hüzünler...
O yoksul insanların evlat acısını...
Kıyımları!
Savaş ve kan lobisi her zaman görev başındaydı.
Kimisi hocasının, kimisi paşasının, kimisi başbakanının koruması altındaydı.
O lobi, kimi zaman emniyetçi, kimi zaman özel harpçi, kimi zaman zırtçı...
Hepsi aynı yolun yolcusu...
Kim mağdurdu kim mağrur yurdumun insanı anlayamadı...
Susurluk’un üzerindeki örtü kaldırılmadı...
Her şey vatan içindi...
Tetiği çeken belliydi...

***

İşe bakın siz, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, herkes dinlenip izlenirken emekli paşalar, muvazzaf askerler, gazeteciler, siyasiler, aydınlar zindana atılırken nedense bulunamıyordu...
Van’da barış dili, Edirne’de savaş dili!
Kör milliyetçilik, Türk-İslam ve Kürt-İslam sentezi...
Van münit!
Kardeşim Esad!
Bir baktık olmuş düşmanın Esed!
Alçak, demokrasi düşmanı Sisi, can yoldaşım Mursi...
Bakın Emniyet kadrolarına, birbirlerine düşman!
Yargı perişan!
Ortaklık çökmüş!
Kasetler yine ortalığa saçılmış!
Sıkıysa çıkın Taksim’e, yolsuzluğu ve rüşveti protesto edin, yersiniz gazı...
İşte size memleketimin halleri...
Bir yanda seçilmiş milletvekili, öte yanda müsteşardan bakan!
Demokrasi, hukuk, temel hak ve özgürlükler...

***

Casus, hain, rantçı, hırsız...
Say say bitmez!
Yok yağmurlu havalarda birlikte yürüdüğün yol arkadaşını sattın!
Hayır satmadım!
Belge, kaset var mı savcı amca!
Ben alıştım alıp özel yetkili savcıya götürmeye...
Hatırlasana!
Adım bavulcu benim!
Stajyer gazeteci, müdürüne kendini göstermek istiyor kadroya girmek için...
Belki ücretine beş-on kuruş zam alır!
Savcı amca var mı kasetmaset, gazeteye manşet olacak! Bakan kellesi, vekil kellesi, Altunizade’ye altın vuruş...
Vurabilirsin istediğin kadar!
Hava soğuk, İstanbul’un poyrazı dayanılmaz...
Dışarıya da çıkılmaz...
Bir düş kur bakalım, hayata dair...
Ağaçlar çiçeklenmiş mi Akdeniz’de...
O zaman bir deniz olsun hüznümü alıp giden...
Azer Yaren’in dizelerinde, Akdeniz değil Karadeniz olsun...
“Ansızın içimde bir deniz ürperdi.
Kuşkunun ilmiğinden geçti umut,
ey şehir çığlıkları gerdin.
Başucunda kara bulut.”
Yüreklerde köprüler açılmasının tam mevsimi...
Üstelik bırakmadan ardımızda acıları, sevinçleri... 
Haykıracaksın şair Özkan Mert gibi: 
“Cesurum ey hayat / Cesurumey namussuzlar / Genç bir yürekle”.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları