Hikmet Çetinkaya

Ben şehit onbaşı Barış Aybek...

20 Ağustos 2015 Perşembe

Ben Malatya’nın Doğanşehir ilçesinden şehit piyade onbaşı Barış Aybek...
Teröre feda edilmiş evlatlardan biriyim... Önce insanım... Yüreğim sevgiyle dopdolu...
22 yaşındaydım...
Şırnak 6. Motorlu Piyade Tugay Komutanlığı Akdizgin Karakolu’nda görev yapıyordum.
Aylardan mart, ölümümden beş ay önce, lacivert atlas giymiş bir gecenin içindeydim.
Renklerle parlayan gökyüzünde yıldızlar hasret şarkıları söylüyordu.
Düşlerimle baş başaydım. Kimi arkadaşlarım çoktan uyumuş, nöbetçiler ellerinde silahlarıyla görev başındaydı.
Yorgunduk, kendi sevdalarımızı, özlemlerimizi içimizde çoğaltıyorduk.
Ben bu topraklarda yaşayan yoksul bir ailenin çocuğuydum, askerlik görevi için buradaydım.
Ben o gece yıldızları seyrederken aklıma nice ölümler, acılar geldi.
Ölümü hiç düşünmemiştim. Beş ay sonra ağustos ayında öleceğimi nerden bileyim.
Ben bu ülkeyi seviyordum ama ona, daha doğrusu ülkeyi yönetenlere, hayatımızı çalanlara karşı öfkeliydim.
Twitter’da şunları yazıp paylaşmaya başladım:
“Benim bir gün Ahmet Kaya konserine gitme ihtimalimi çalan ülkesin sen Türkiye!”
“Eve ekmek götürmek zor derlerdi de inanmazdık... Berkin Elvan ölümsüzdür... ”

***

40 yılda 40 bin ölü...
Ölümleri ne kadar çok seviyoruz biz toplum olarak...
Şehitler ölmez vatan bölünmez!
Bunu şöyle desek daha iyi olmaz mı:
“Ne savaş olsun, ne çocuklarımız ölsün... Barış ve dünya halklarının kardeşliği gerçekleşsin...
Belki o gece Barış Aybek sevecenliğin perdesini açmak istiyordu.
O kareli defteri açıp okusa, düşünse uzun uzun insan.
Elitis’i dinlese bir gece yıldızların altında uyumaya çalışırken:
“Kıbleden esen yelin kemerler arasında ıslık çaldığı / Bu beyaz avlularda, söyleyin, o çılgın nar ağacı mı?”
22 yaşındaki piyade onbaşı Aybek, kara balçıkta ahşap bir güney rüzgârı içinde, mevsimleri mi topluyordu geceleri!
Aklımız Soma’da kaldığında o yine bir şeyler paylaşmıştı:
“Gücüme gidiyor abi, beş yaşındaki çocuğun kömür torbasına sarılıp ‘babam gibi kokuyor’ demesi.”
Barış Aybek boş kaldıkça yazdıklarını paylaşıyordu sosyal medyada:
“Soma dedik, TOMA dediler. Çocuk dedik, TERÖRİST dediler. Adalet dedik, ESARET dediler. Ölüm dedik, KADER dediler. (Aklımız kalbimiz Soma’da)”
“Madımak katliamını unutmadık, unutmayacağız... ”
Ve şehit edilmesinden önce Suruç katliamıyla ilgili şunları yazmış Barış:
“Bu dünyada insan olmaktan utanıyorum.”

***

Ben ne diyebilirim, coşkulu bir genç insanın, insan sevgisiyle dolu yüreğine!
Ölüm bir gece yarısı geldi... Barış’ı, Barış’ları düşman görüp alçakça öldürenler... Kan gölünde yıkananlar...
O Barış’tır Munzur Vadisi’nde, Sümbül Dağları’nda açan bir çiçek, bir umuttur Kaçkarlar’da...
Yağmurduk, kesilmiştik, vurulmuştuk kuytuluklarda; dolam dolamdık, insandık, mutsuzluk emiyorduk, birbirimizi kemiriyorduk.
Sen ağlıyordun ağustos güneşinin altında...
Barış umudun simgesidir, ölümün, vahşetin savaşın değil!
Yaşama sevincidir barış.
Suruç’ta alev topunda ölenler, 32 canımız, ciğerimiz; Ceylanpınar’da gencecik iki polisimiz, Bingöl’de ve daha pek çok yerde Mehmet’lerimiz... Terör örgütü PKK adına çatışmaya girip ölen gencecik Kürt çocukları...
Bu ülkenin çocuklarına yazık oluyor; şehit cenazeleri kalkıyor, Ağrı’da Kürt çocukları öldürülüyor terörist sanılarak.
Barış zamanı gelip geçiyor, farkında mısınız?

***

Hayatın!
Sevecenliğin!
Aşkın!
Dağların, ormanların, suların, kuşların, çiçeklerin, ağaçların...
Evet benim adım Barış, şimdi beni dinleyin:
“Aşklarımızı, umutlarımızı birer birer toprağa gömdünüz, hayatlarımızı çaldınız.
Vicdansızlar!”
Yazıma noktayı koymuştum ki bir acı haberle irkildim:
“Siirt’te bombalı tuzak: 8 şehit.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları