Hikmet Çetinkaya

Ahmed Arif’ten Selahattin Demirtaş’a...

02 Ağustos 2015 Pazar

Hukuk devleti düzeni içinde dini araç olarak kullanmak, kadınları aşağılamak...
Suruç katliamında 31 can alındı...
O günden bugüne dek 31 canın üzerine 50 can eklendi, şehit cenazeleri gelmeye başladı.
Ay-yıldızlı bayrağımıza sarılı tabutlar, ayakta zor durabilen babalar, analar, eşler, çocuklar...
Polis, subay, astsubay, uzman çavuş...
Dün değindiğim gibi hepsi ama hepsi köylerde, kasabalardaki yoksul evlerin insanları.
Esnaf, çiftçi, memur...
Bir yandan ölüm haberleri, öte yandan parti kapatmak için yapılan hazırlıklar...
Baktılar ki, parti kapatmak muhteremlere pahalıya patlayacak, başta Selahattin Demirtaş’ın ve şöyle bir 10- 15 kişinin dokunulmazlığını kaldırıp kodese atarsan, Güneydoğu’daki oylar bir “tekrar seçim” sonunda AKP’ye gelir...
400 milletvekili yeter de artar bile...
Peki Türkiye ne olur bu arada düşünen var mı?
Söyleyeyim:
“90’lı yıllardan beter oluruz...”
Bu sözümü bir kenara yazın ve düşünün...
Bu işleri “İslamın ümmet anlayışı”yla falan çözemezsiniz...
Bakın Ortadoğu’ya, Kuzey Afrika’ya, Afganistan ve Pakistan’a, yaşananları göreceksiniz.
İslam coğrafyasında insanlar ve halklar arasında korkunun ve düşmanlığın ekini bitip tükenmiyor.
Mezhep savaşları, köktendinci terör her tarafı kuşatmış durumda. Hukuk devleti düzeninde bir parti lideri “Kuran’a el bassın, ortak hükümet kuralım” diyebiliyor.
Türkiye’nin din ve derin milliyetçilik sarmalında nereye dek gideceğini gerçekten merak ediyorum.

***

Bir pazar sabahı uyandığınızda hayatı nasıl kucaklamak gerektiğini, gökyüzünün mavi aydınlığını, aşkı, sevdayı, yalnızlıkları anlatmak ne güzel olurdu...
Korkusuzluğu yazmak, derin vadileri, kuşları anlatmak...
Ahmed Arif’in, Hasan Hüseyin’in, Oktay Rifat’ın dizelerinde, pul pul olmuş tarifsiz bir acıyı, hayatın yedi rengini yazıp, haykırmak isterdim:
“İçim, bir suskunsa tekin mi ola?
O malta bıçağı, kınsız, uyanık,
Ve genç bir mısradır
Filinta endam...
Neden, neden alnındaki yıkkınlık,
Bakışlarındaki öldüren buğu?
Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...”
Behçet Aysan’ın dizelerinden kopup gelen bir coşku olurdum hayatın rüzgârında...
Usulca fısıldardım kulaklarına:
“Sessiz akan bir ırmağım geceden... Ey eflatun aşk, bana eflatun yağmurlar yağdırabilir misin?”

*** 

Bunları yapamıyorum nedense...
İçim acıyor, yüreğimde fırtınalar kopuyor!
İlhan Selçuk eğer yaşasaydı bugün neler yazardı acaba?
1991 yılında yazdığı yazısının tıpkısını:
“Ya Kürt olsaydım, ne yapardım?”
Ve devam ederdi:
“Çok yakınım, canım ciğerim, kafa yoldaşım Kürt dostlarım var; ama insan bir başka insana ne kadar sıcak olursa olsun, yüreğinde küllenen ateşi bilebilir mi? Bağnazlık ve şovenizm, herkesin benliğinin bir köşesinde közlenir; sonra bir gün eşlenince ortaya çıkar.
Ben de çarkından geçtiğim eğitim mantığında, kimi zaman geniş ufuklu insanlık gerçeğini atlıyor muyum, görmezden geliyor muyum?
Düşünüyorum:
- Ya Kürt olsaydım?
1991 yılında, Anadolu’da Kürt’ün yüreğini incitecek laftan sakınmalıyız...”

***

Şaka değil 6 milyon seçmenden oy aldı HDP...
HDP’yi Meclis’te yok saymak, ezip geçmek hukuk devleti düzeni içinde olmaz...
Elbet terör nereden gelirse gelsin bir insanlık suçudur...
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı ekranlardan tanıyorum sadece...
6 milyon oyu yok sayan, bağnaz, şoven düşünce Türkiye’yi çıkmaz sokağa götürürken milletin iradesini çiğniyor açık açık...
Eğer İlhan Selçuk yaşasaydı ve bugünleri görseydi inanın şöyle derdi:
“Ben Demirtaş’ı kimseye yedirtmem!”
Evet!
Ben de yedirtmem, yedirtmeyiz!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları