Hikmet Çetinkaya

Ölen biziz, ölen insan...

01 Ağustos 2015 Cumartesi

Sınır boylarında, ırmakların suladığı topraklarda, binlerce yıllık tarihin, kültürün boy verdiği bir coğrafyada...
Bir ağacın dalında, sessizliğin çığlığa dönüştüğü alaca bir şafakta, tanyeri ağardığında...
Dağların yamacında, derin vadilerde...
Hani barışın, savaşın en çok konuşulduğu yıllarda...
O kısacık ömürlerde!
Yoksul evine, anasına, babasına, karısına, çocuklarına bakabilmek için yollara düşüp AVM inşaatlarında, rezidanslarda, gökdelenlerde iş bulup çalışırken ölenler...
Hani üniversite harçlığını çıkarmak için yaz aylarında Mecidiyeköy’deki Torunlar inşaatının bilmem kaçıncı katından asansörle toprağa çakılanlardan...
Esenyurt’ta kışın yine bir AVM inşaatının yanıbaşına kurulan naylon çadırlarda, sobanın tutuşturmasıyla cayır cayır yananlardan...
Minibüsle çalıştıkları tekstil atölyesine giderken yağmur sularına kapılıp boğularak ölenlerden...
Bir kilosunu bir liraya topladıkları üzüm bağlarına giden yollarda, Gediz Ovası’nda yaşamını yitirenlerden...
Dağda, ovada yaşayanlardan...
Maden işçilerinden; ölümün bir gün kapılarını çalacağını bilseler bile toprağın 400 metre altına girenlerden...
Soma ve Ermenek faciasından...
Yaşadımız toprakların her yerinde... Karadeniz’de, Akdeniz’de, Hakkâri’de, Suruç’ta, Ceylanpınar’da, Kaz Dağları’nda, Toroslar’da...
Yoksulluğun kol gezdiği genç ölüler ülkesinde!

***

Sözüm memleketimin dört bir yanında yangın çıkarmak isteyenlere, siyasal rant sağlamak için kışkırtıcılık yapanlara...
Terörün bir insanlık suçu olduğunu söylemeyenlere, derin milliyetçiliğin çukuruna barışı gömmek isteyenlere...
Terörün dincisi, dinsizi olmaz!
Terörden siyasal rant sağlanmaz!
Terör barışa, kardeşliğe düşmandır!
Onun için o gün doğumunu, tanyerinin ışımasını, kara bulutların dağılmasını istiyorum.
Yaşamı kucaklamayı, bir ağacın dallarında olduğu gibi çoğalmayı.
Suruç’taki 32 gencimize pusu kuran, onları katleden hain ellerin kırılmasını, Ceylanpınar’da hain ellerce silahla enselerinden vurulan iki polisimizin katillerinin bulunup yakalanmasını, kör terörün lanetlenmesini, barış değil savaş isteyenlere karşı demokratik tepki gösterilmesini...
Sınır boylarında şehit düşen Mehmetler için de ciğerim yanıyor, Roboski’de bedenleri paramparça olan kaçakçı çocuklar için de!
Rezidans asansöründe ölüme atlayan 10 işçi; o acı, o gözyaşı, unutturulmaya çalışılan 10 işçi...
Kaç yıl önce oldu Ankara Ulus, İstanbul Güngören katliamı anımsıyor musunuz?
Bunlar yakın tarihimizin kanlı sayfaları...
Uğur Mumcu’dan Musa Anter’e; Hrant Dink’ten Mehmet Sincar, Ahmet Taner Kışlalı’ya kadar...
Söyleyin kaç yıl oldu?

***

Eğri oturup doğru konuşmanın zamanıdır...
Öyle kıvırmaya, gerekçeler göstermeye hiç gerek yok...
AKP tek başına iktidar olamadı, HDP’nin Güneydoğu’yu neredeyse silme kazanmasını içine sindiremedi.
Peki, Kandil, KCK niye yangının üzerine benzin döktü, PKK kanlı eylemlerine başladı?
Kandil, Selahattin Demirtaş’a niçin ayar vermek istiyor?
Bir yandan IŞİD, öte yandan PKK...
Ölenler asker, sivil, polis, dağdaki genç insanlar...
Hepsi ama hepsi yoksul evlerin çocukları...
O subayların, astsubayların, polislerin babaları esnaf, üretici, memur...
Ölen canlar bizim!
Kıymayın onlara, kıymayın!
Memleketimizi yangın yerine çevirenler, ateş çemberinin çevresinde ellerinde benzin bidonlarıyla dolaşanlar...
Kıymayın memleketimin çocuklarına, kıymayın...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları