Sükûtu Bozan Ses

24 Ocak 2014 Cuma

Simon and Garfunkel, efsane olmuş şarkıları “The Sound of Silence”nde (“Sükûtun Sesi”) der ki:
“Suskunluk kanser gibi büyüyor/
Sükûtun sesini bozmaya/ kimse cüret edemiyor.”

***

Bazen kanserojen sessizlikte bir cüretkâr ses, akut suskunluğu yırtar, bir seher müjdesi gibi yırtar karanlığı...
İzmir başsavcısının tutanağı işte böyle bir çığlıktı.
Yüreğimize su serpti, “Türkiye’de hâlâ savcılar var” dedirtti.
Ona kadar kim bilir kaç savcının gece yarısı telefonu çaldı.
Kaçı, baskıyla karşı karşıya kaldı. Kaçı soruşturmadan alındı, kaçının ayağı kaydırıldı.
Müdahale edilenlerin çoğu kaderlerine boyun eğdi, susup sessizce sürgüne gitti.
Ama bazısı da susmadı.
Ve işte nihayet biri de hukuku ayaklar altına alan bir densizliği belgeledi ve tarihe, bir dönemin perde arkasını daha iyi anlamamızı sağlayacak müthiş bir kanıt verdi.

***

İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş, ucu iktidara dokunacak bir yolsuzluğu, rüşveti, dolandırıcılığı ortaya çıkarmış, delillendirmiş, şüphelilerin yakalanmasını istemiş.
Akşam evde Adalet Bakanlığı müsteşarınca aranmış.
“Soruşturmayı derhal durdur” talimatını almış.
Müsteşar, “Yapmazsan sonucuna katlanırsın” diye de tehdit sallamış.
Ama bu kez sert kayaya çarpmış.
Savcı, talimatı tınmadığı gibi, Müsteşar’ın yargıya müdahalesini kayıt altına almış.

***

Bir hukuk devletinde ne beklersiniz?
Müsteşar’ın, hatta Bakan’ın hemen istifasını değil mi?
Bizde anında savcı gitti yerinden...
Ama tarihe not düşerek, “Memleket o kadar da sahipsiz değil” mesajını vererek...
Dün konuştum kendisiyle...
Devlet görevlisi olduğu için demeç vermiyor.
“Biz Cumhuriyet’in savcılarıyız. Kimseyle hesaplaşma derdinde değiliz. Kanuna aykırı bir suç gördüğümüzde soruşturuyoruz. Kanun ne emrediyorsa onu yapıyoruz. İçimiz, vicdanımız rahat” diyor.
Bir savcı, hırsızı yakaladığında “Arkası sağlam mı”, “Beni yakarlar mı” diye düşünmeye başladı mı, adalet battı demektir.
“Kanun önünde -muktedirler dahilherkesin eşit olması gerekir.”
Savcılar hata yaptı mı HSYK cezasını verir.
Ama denetimi yürütme yaparsa, orada adaletten değil, ancak vesayetten söz edilebilir.
Hüseyin Baş’ın bir tek ricası var:
“Bizim üzerimizden siyaset yapılmasın. Yargı mensupları ve yargı yıpratılmasın. Çünkü yargının alternatifi çetedir, mafyadır. Ve hukuk hepimize lazımdır.”

***

Bütün cumhuriyet savcılarından bu kararlılığı, bu cesareti, (cüreti?) beklemek hakkımız.
Yargıtay’ın “İçinizde imam var” diyen siyasetçi karşısında susması, savcıların “çete mensubu”, “tetikçi” yakıştırmasını sineye çekmesi, yargının itibarını sıfırlıyor.
Savcılar, kendilerine bu ithamları yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunmayacak mı?
O müsteşar görevden alınmayacak mı?
Peki yarın AK Parti’nin yargılanma günü geldiğinde, onlar da kendi yaptıkları yasadan pişman olup “Biz Adalet Bakanı’nın atadığı hâkimlerce yargılanıyoruz” diye feryat ederek hukuk istemeyecek mi?

Saygıyla...
“Siyaset ticarete, ticaret siyasete, din de her ikisine araç edildi mi, artık bu sömürünün sonu gelmez.
Din ticareti ile meşgul olanlara bakın: Hemen hepsi milyarder. Yalnızca Türk Lirası ile milyarder değil bunlar, dolar milyarderi, mark milyarderi olmuşlardır çoğu...
Oh ne kolay! Çek bir besmele, gelsin paralar... Finans kuruluşları, şirketler ve bu finans kuruluşları ve şirketler aracılığıyla kazanılan milyarlar...
Elhamdülillah Müslümanız!
Elhamdülillah milyarderiz!
Bir kolumuz siyasette, öbür kolumuz ticarette, ayaklarımız tarikatta... Bir üçgen bu:
Ticaret, siyaset, tarikat üçgeni...”

Uğur Mumcu
1 Mart 1987  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları